20 Aralık 2015 Pazar
26 Kasım 2015 Perşembe
MUSTAFA CEYLAN (KARINCANIN GÖLGESİ)
KARINCANIN
GÖLGESİ
İsmail KARA
“Karıncanın gölgesi”… Bu da ne demek?
Bir şair ve yazar
arkadaşımla konuşmalarımız sırasında bu sözü birkaç kez kullandığı zamanlar
oldu; “Ben neyim ki, yerdeki karıncanın gölgesi
bile değilim”.
Sözün, hemen tasavvuf erbabı bir kişi tarafından söylendiği zihnimize
yerleşiyor. Ya da bana öyle geliyor.
İnsan, ancak bu kadar “mütevazı/tevazu sahibi” olabilir.
Hele bir de sözün sahibi, önemli eserlere imza atan bir araştırmacı yazar,
şair ve bir mütefekkir (düşünür) ise…
Mustafa Ceylan’dan söz ediyorum/edeceğim bu gün…
“Ayinesi iştir, lâfa bakılmaz” demiş ya Ziya Paşa… Biz de önce O’nun yaptıklarına/eserlerine
kısaca bir göz atalım.
Türk Edebiyatının gelmiş geçmiş en önemli isimlerinden, hocası Mehmet
Kaplan’ın şiir tahlilleri konusunda boş kalan yerini doldurmaya azmeden
Ceylan’ın önemli çalışmaları arasında bazı ünlü şair ve yazarlar hakkında
ürettiği eserler; takdire şayandır.
Ahmet Tufan Şentürk, Tahir Kutsi Makal, Halil Soyuer, Güzide Taranoğlu,
Abdullah Satoğlu, İsa Kayacan, Muharrem Yazıcıoğlu gibi ünlüler hakkındaki
eserleri bile O’nu unutulmaz kılacaktır.
Ceylan, söz konusu eserlerini; bu ünlülerin sağlığında üreterek onları
onurlandırmayı da görev bilmiştir.
onurlandırmayı da görev bilmiştir.
Karıncanın gölgesi, bunlarla da kalmadı. Şiir ve edebiyat alanında sürekli
çalıştı.
Son olarak genişletilmiş baskısıyla (iki cilt halinde) yayınladığı Türk Dünyası Efsaneleri adlı eseriyle bir hayli dikkat çekti.
Araştırma ürünleri dışında kendi şiirlerini bir araya getirdiği şiir
kitapları, antolojiler yayınladı. Eser sayısı 30’u geçti.
Ceylan’ın
bestelenmiş şiirleri de var ki; O, aynı zamanda güftekardır.
Yaşadığı Antalya’da şair ve yazarları bir araya getiren dernekler kurdu.
Yılda bir kez ülkenin her tarafından, hatta ülke dışından bazı şair ve
yazarları düzenlediği toplantılarda geniş kitlelere tanıttı.
Kendisine “Karıncanın gölgesi” yakıştırmasını yapan Ceylan böyle birisi… Ne
karınca, ne gölge amma. Değil mi?
O gölge ki, bu satırların yazarının en az otuz yıllık arkadaşı.
Arkadaşımla kıvanç duyuyor ve O’na uzun ömürler diliyorum.
11 Kasım 2015 Çarşamba
ATATÜRK'ÜN ŞOFÖRÜ - Bu resmi ilk defa ben yayınlıyorum.
ATATÜRK'ÜN ŞOFÖRÜ
KEMAL SALMAN
Bu resmi ilk defa
ben yayınlıyorum.
Şair ağabeyim
Selçuk Alpaslan
(ki, onun dayısı)
resmi bana gösterdi. Rica ederek aldım,
tarattım ve
kamuya sunuyorum.
Resim 1928 de
çekilmiş.
Bugün ve ileride
tarihi bir belge
olarak, geçmişe
ışık tutabilir.
Saygılarımla.
İsmail KARA
KEMAL SALMAN
Bu resmi ilk defa
ben yayınlıyorum.
Şair ağabeyim
Selçuk Alpaslan
(ki, onun dayısı)
resmi bana gösterdi. Rica ederek aldım,
tarattım ve
kamuya sunuyorum.
Resim 1928 de
çekilmiş.
Bugün ve ileride
tarihi bir belge
olarak, geçmişe
ışık tutabilir.
Saygılarımla.
İsmail KARA
9 Kasım 2015 Pazartesi
ATATÜRK BİZE NELER ÖĞRETTİ; Rasim Köroğlu anlatıyor.
ATATÜRK
Uygarlık
denilen yüce hedefe,
Varmayı öğretti bize Atatürk.
Çağdaşlık yolunda şana, şerefe,
Ermeyi öğretti bize Atatürk.
Varmayı öğretti bize Atatürk.
Çağdaşlık yolunda şana, şerefe,
Ermeyi öğretti bize Atatürk.
İşgal
edilince yurdun her yanı,
Bin düşmanı yendi Türk'ün bir canı,
Alıp ele yeni baştan vatanı,
Kurmayı öğretti bize Atatürk.
Bin düşmanı yendi Türk'ün bir canı,
Alıp ele yeni baştan vatanı,
Kurmayı öğretti bize Atatürk.
Biri
hilal oldu, biri yıldızı,
Bayraklaştı yurdun oğulu, kızı,
Bayrağımız için al kanımızı,
Vermeyi öğretti bize Atatürk.
Bayraklaştı yurdun oğulu, kızı,
Bayrağımız için al kanımızı,
Vermeyi öğretti bize Atatürk.
İlkeleri
birer sarsılmaz kaya,
Devrimler yapıldı arka arkaya,
Dostluğu barışı milli halkaya,
Örmeyi öğretti bize Atatürk.
Devrimler yapıldı arka arkaya,
Dostluğu barışı milli halkaya,
Örmeyi öğretti bize Atatürk.
Umutla
bakarken gelecek güne,
Bağlanıp kalmadık geçmişe, düne,
Kafayı daima ilime, fen’e,
Yormayı öğretti bize Atatürk.
Bağlanıp kalmadık geçmişe, düne,
Kafayı daima ilime, fen’e,
Yormayı öğretti bize Atatürk.
Bilimin
ışığı açarken yolu,
Bilgiyle ışıdı şu Anadolu,
Sevgiyle öksüzü, yetimi, dulu,
Sarmayı öğretti bize Atatürk.
Bilgiyle ışıdı şu Anadolu,
Sevgiyle öksüzü, yetimi, dulu,
Sarmayı öğretti bize Atatürk.
Çokları
düşündük, bakmadık aza,
Hizmet için koştuk hep yurdumuza,
Kadın, erkek her gün omuz omuza,
Durmayı öğretti bize Atatürk.
Hizmet için koştuk hep yurdumuza,
Kadın, erkek her gün omuz omuza,
Durmayı öğretti bize Atatürk.
Eğitim
verirken yaşlıya, gence,
Gençler oldu yarın için güvence,
Okullar bir demet, çocuklar gonca,
Dermeyi öğretti bize Atatürk.
Gençler oldu yarın için güvence,
Okullar bir demet, çocuklar gonca,
Dermeyi öğretti bize Atatürk.
Bilimde,
teknikte kalmadık geri,
Harcadık emeği, akıttık teri,
Cehalet denilen paslı çemberi,
Kırmayı öğretti bize Atatürk.
Harcadık emeği, akıttık teri,
Cehalet denilen paslı çemberi,
Kırmayı öğretti bize Atatürk.
Yollar
yapılırken ovaya, dağa,
Kalkındı ülkemiz baştan ayağa,
En önde koşarak gelecek çağa,
Girmeyi öğretti bize Atatürk.
Kalkındı ülkemiz baştan ayağa,
En önde koşarak gelecek çağa,
Girmeyi öğretti bize Atatürk.
Yaşatacağız
biz seni elbette,
Bu canlar durdukça kemikte, ette,
Tüm güzellikleri Cumhuriyet'te,
Görmeyi öğretti bize Atatürk.
Bu canlar durdukça kemikte, ette,
Tüm güzellikleri Cumhuriyet'te,
Görmeyi öğretti bize Atatürk.
Rasim KÖROĞLU
27 Ekim 2015 Salı
12 Ekim 2015 Pazartesi
10 Eylül 2015 Perşembe
30 Ağustos 2015 Pazar
18 Ağustos 2015 Salı
24 Temmuz 2015 Cuma
SANA GÜVENİRİM SANA HEYY!!!
SANA GÜVENİRİM SANA HEYY!!!
---Manzara :1------
Bir tarafta Anadolu, öte yanda İstanbul
Saray devlere teslim, saray Batı’ya kul
Ey benim mahzun bakışlı memleketim ey!
Ben bilirim derdini senin,
Gel, yaklaş bağrıma
Bağrıma sokul…
Saray devlere teslim, saray Batı’ya kul
Ey benim mahzun bakışlı memleketim ey!
Ben bilirim derdini senin,
Gel, yaklaş bağrıma
Bağrıma sokul…
Sana güvenirim sana
Tek sana güvenirim ben.
Şanları, şerefleri sen kazanırsın biliyorum
Koparıp ayla yıldızı göklerden
Tunç çehreli bir Mehmetçiğin
Ellerine verirsin.
Tek sana güvenirim ben.
Şanları, şerefleri sen kazanırsın biliyorum
Koparıp ayla yıldızı göklerden
Tunç çehreli bir Mehmetçiğin
Ellerine verirsin.
Sana güvenirim sana
Durduğunda kıyama
Nehirler boyu çağıldar
Dağ doruklarınca özgürlüğe koşarsın
Ege olur taşarsın kabından
Ve öpersin mukaddes bildiğin kıyıları
Efe olur, dadaş olur, seğmen olur
Gardaş olur çıkarsın yedi düvele karşı
Durduğunda kıyama
Nehirler boyu çağıldar
Dağ doruklarınca özgürlüğe koşarsın
Ege olur taşarsın kabından
Ve öpersin mukaddes bildiğin kıyıları
Efe olur, dadaş olur, seğmen olur
Gardaş olur çıkarsın yedi düvele karşı
Bir tarafta Anadolu, öte yanda İstanbul
Harem ibrığı değil ki zaman, dökülsün avuçlara
Dökülsün gümüş leğenlere pul pul
Saray teslim, saray yad-yaban
Saray sanki dul…
Harem ibrığı değil ki zaman, dökülsün avuçlara
Dökülsün gümüş leğenlere pul pul
Saray teslim, saray yad-yaban
Saray sanki dul…
Sana güvenirim sana
Sen anlarsın benim dilimden
Mehmetim, Ayşem, Hasanım
Anam, bacım, gardaşım, atam, dedem, dayım
Sen iste yeter ki sen
Ölüm olsa karşımda geçerim rüzgâr gibi
Anında yanındayım….
Biliyorum, gayet iyi biliyorum hem de
Sen de benim yanımdasın,
Al al çiçekler açanda kanımda
Sen civanım, sen ceylanım,
Kanımdasın, canımdasın…
Sen anlarsın benim dilimden
Mehmetim, Ayşem, Hasanım
Anam, bacım, gardaşım, atam, dedem, dayım
Sen iste yeter ki sen
Ölüm olsa karşımda geçerim rüzgâr gibi
Anında yanındayım….
Biliyorum, gayet iyi biliyorum hem de
Sen de benim yanımdasın,
Al al çiçekler açanda kanımda
Sen civanım, sen ceylanım,
Kanımdasın, canımdasın…
---Manzara :2------
Ey alın terim, ey emeğim, ey sevgililer sevgilisi sen ey
Güvenmişim sana, güvenmişim hep
Dün kadar yakın bir zaman dilimiydi
Dilim dilim bölüp, işgâl üstüne işgâl
Ve Polatlı yakınlarında top sesleri
İzmir Kordonboyunda bir hüzün
Yedi bölgede kahpe düşman çizmesi,
Taksim edilmişti
Yedi bölgede yedi düşmana
Hatırlasana...
Güvenmişim sana, güvenmişim hep
Dün kadar yakın bir zaman dilimiydi
Dilim dilim bölüp, işgâl üstüne işgâl
Ve Polatlı yakınlarında top sesleri
İzmir Kordonboyunda bir hüzün
Yedi bölgede kahpe düşman çizmesi,
Taksim edilmişti
Yedi bölgede yedi düşmana
Hatırlasana...
Antep'den Şahin bey'i
Nene Hatun'u Erzurum'dan
Çıkarıp da göğsünden isimsiz ve korkusuz kahramanları
Dikilivermiştin ve sıkmıştın demir yumruğunu
Zaman kelpeteni açamıyordu ağzını
Öfken imanınla, coğrafyanla iç içe karılmıştı
Işığı omuzlayıp, kazma, kürek ne varsa ne
Koşmuştun cepheye, aldırmadan yoksulluğuna
Dönüp bakmadan kanayan göğsüne
"Vatan sağolsun, Var olsun Kemal Paşam!!!" diyerek
Nene Hatun'u Erzurum'dan
Çıkarıp da göğsünden isimsiz ve korkusuz kahramanları
Dikilivermiştin ve sıkmıştın demir yumruğunu
Zaman kelpeteni açamıyordu ağzını
Öfken imanınla, coğrafyanla iç içe karılmıştı
Işığı omuzlayıp, kazma, kürek ne varsa ne
Koşmuştun cepheye, aldırmadan yoksulluğuna
Dönüp bakmadan kanayan göğsüne
"Vatan sağolsun, Var olsun Kemal Paşam!!!" diyerek
---Manzara :3------
Şimdi, evet şimdi
Oyun dümen, tezgâh
Üstelik barış jelâtiniyle sarmalanmış
Kapın çalınmakta üç buçuk kırma mısır püsküllü
Kendini "üç şey" sanan s/akil adamlar tarafından
Görüyorsun değil mi?
Oyun dümen, tezgâh
Üstelik barış jelâtiniyle sarmalanmış
Kapın çalınmakta üç buçuk kırma mısır püsküllü
Kendini "üç şey" sanan s/akil adamlar tarafından
Görüyorsun değil mi?
Ya şu Kandil-İmralı gel-gitlerine ne dersin?
Ya şu mesaj-mektup-demeç sallamalarına
Ve bebek katilinin tehditlerine?
Offf ki offf anam!
Puşt zulası kuyuları beyinlere çakılmış
Tarih, hukuk, hakikat iflasta yiğidim
Bu böyle gitmez, gitmeyecek de
Eninde, sonunda göreceksin,
Her şey sana bırakılmış bileceksin...
Ya şu mesaj-mektup-demeç sallamalarına
Ve bebek katilinin tehditlerine?
Offf ki offf anam!
Puşt zulası kuyuları beyinlere çakılmış
Tarih, hukuk, hakikat iflasta yiğidim
Bu böyle gitmez, gitmeyecek de
Eninde, sonunda göreceksin,
Her şey sana bırakılmış bileceksin...
---Manzara :4------
Tarih tekerrürmüş
Bir kere daha anladık işte
Bir kere daha yanıldık öyle değil mi?
Kiralık medya, satılık kalem
Besleme basına bakıp da aldanma sakın
Sana güvenmişim sana
Sana kutsal bir görev daha düşecek
Öyle görünüyor ufukların sancısından
Uyanık ol, sular uyusa da uyuma sen
Olur mu?
Bir kere daha anladık işte
Bir kere daha yanıldık öyle değil mi?
Kiralık medya, satılık kalem
Besleme basına bakıp da aldanma sakın
Sana güvenmişim sana
Sana kutsal bir görev daha düşecek
Öyle görünüyor ufukların sancısından
Uyanık ol, sular uyusa da uyuma sen
Olur mu?
Mustafa CEYLAN
23 Temmuz 2015 Perşembe
26 Haziran 2015 Cuma
AHİRETTEN SESLENİŞ (Şiir - Nusret TURAN)
AHİRETTEN SESLENİŞ
Benim gardaşım Mecit,
Bilir misen men sene,
Öteki dünyadan seslenirem! ..
Duyur misen meni?
Öteki dünyadan seslenirem! ..
Duyur misen meni?
Heç sorma! ...
Neler geldi başıma, neler! ...
Çoh gazladım devrildim,
Meyer ölmişem men! ...
Neler geldi başıma, neler! ...
Çoh gazladım devrildim,
Meyer ölmişem men! ...
Çılık, çocuk ne oldi?
Bağırıp ağladiler mi?
Yüzün, gözün yırttılar mi?
Vay başıma gelenler vayy! ...
Bağırıp ağladiler mi?
Yüzün, gözün yırttılar mi?
Vay başıma gelenler vayy! ...
Seni keşkem dinleseydim! ..
Öyle gazlamasaydım! ...
Belkim de ölmez idim,
Vay başıma gelenler vayy! ...
Öyle gazlamasaydım! ...
Belkim de ölmez idim,
Vay başıma gelenler vayy! ...
Merisedesime ne oldi?
Çoh hesar var midir?
Evlerim durir mi?
Onları merak edirem! ..
Çoh hesar var midir?
Evlerim durir mi?
Onları merak edirem! ..
Bankada dolarlarim vardi.
Onları aldiler mi?
Ah emeklerim ahhh!
Keşkem hiç ölmeseydim.
Onları aldiler mi?
Ah emeklerim ahhh!
Keşkem hiç ölmeseydim.
Koltuğima ne oldu?
Oturmağa heç doymamıştım.
Söyle kimse oturmasin
Vay başıma gelenler vaayy! ...
Oturmağa heç doymamıştım.
Söyle kimse oturmasin
Vay başıma gelenler vaayy! ...
Melekler sori sorir
Zebanlar da hep vurir
Ne yaptın? Ne ettin?
Kim verdi? Nasıl verdi?
Zebanlar da hep vurir
Ne yaptın? Ne ettin?
Kim verdi? Nasıl verdi?
İşte böylem Mecit’can
Orda bırahtıhlarıma yanirem
Yohsa çoh iyiyem
Azrail’e biraz gızirem
Orda bırahtıhlarıma yanirem
Yohsa çoh iyiyem
Azrail’e biraz gızirem
Buraları çoh gözelmiş
Bağ-bahçe dopdoli
Burada, dolar geçmir
Herşeyi bedava verirler.
Bağ-bahçe dopdoli
Burada, dolar geçmir
Herşeyi bedava verirler.
Fazla mal alma direm
Gelince getiremirsen
Onin için bırah gitsin!
Buraya gelince anlamışam.
Gelince getiremirsen
Onin için bırah gitsin!
Buraya gelince anlamışam.
Ah Mecit’ciğim ahhh!
Seni de çoh özlemişem
Boşver markı-dolari
Sen ne zaman gelirsen?
Seni de çoh özlemişem
Boşver markı-dolari
Sen ne zaman gelirsen?
Nusret Turan /ANTALYA-1997
15 Haziran 2015 Pazartesi
ULUSALCILIĞA KİM KARŞI OLUR Kİ?
ULUSALCILIĞA KİM KARŞI OLUR?
Geçtiğimiz günlerde başbakan kendilerinin mücadele
ettiği siyasi akımları sayarken ulusalcılığı da ekleyiverdi. Gerçi bu tür bir
söylem ilk defa kullanılmıyordu ama insan ister istemez merak ediyor…
Bir parti…
Dernek…
Sendika…
Meslek odası…
Veya kişi…
Ulusalcılığa neden karşı olur?
Ya da olmalı mı?
Bence isterseniz üzerinde biraz tartışalım…
Önce tanımdan başlayalım…
Nedir ulusalcılık;
Öncelikle belirtmeliyim ki…
Bu bir anlamda ulus devletten yana olmak anlamına da
gelmektedir.
Yani
Tek bayrak.
Tek vatan.
Tek millet.
Tek dil.
Bu tür devletlerde ki dünyada ki oranları yüzde
doksanların üzerindedir her ne kadar birçok etnik kimlikten insan bulunsa da…
Tüm halk tek bir millet kimliğinde birleşmişlerdir…
Bu durum o ülkelerin federatif olup, birçok eyaletinin
bulunmasıyla falan da değişmez…
Örneğin ABD, her ne kadar birçok eyaletten oluşmuş
olsa da…
Sonuçta…
Tümü tek Amerikan kimliği altında birleşmektedirler.
Kaldı ki
Dil birliği yasası ile İngilizce’den başka her hangi
bir dilin resmi dil olarak kullanılması falan da söz konusu değildir…
Almanya;
Federatif bir devlet midir?
Elbette.
Zaten biraz internetten sorgulama yapan hemen herkes
bu sonuca çabucak ulaşır da…
Önemli olan şu…
Her ne kadar federatif de olsa…
Eyaletlerden de oluşsa…
Sonuçta tek bir kimlik olan “Alman Milleti” kavramı,
bu kimliği anayasa da çok güzel ifade etmektedir…
Peki; ya bizdeki etnik kimliklere özgürlük konusunda
ahkâm kesen Fransa…
Sahi onlarda durum ne merkezde bilen var mı?
Çok açık söyleyim…
Onlarda da öyle bizdeki tartışmalarda yaşandığı gibi
Fransız demeyelim Fransalı diyelim gibisinden herhangi bir tartışma da
yaşanmıyor…
Ne diyor anayasası…
“Fransız halkı.”
Anlayacağınız durum bu kadar net…
En özlü söylemle ulus devleti ve ulusal çıkarları
kararlı bir şeklide ifade etmek anlamına gelen ulusalcılığa…
Kimler, neden karşı çıkar biliyor musunuz?
Zaten bir tane anlamı bulunuyor…
Küresel sermayenin taşeronu değilseniz hiç kimse…
Yani; ister İslamcı olun…
İster liberal…
Veya sosyalist, durum değişmez, önünüzde her zaman iki
seçenek bulunacaktır…
Ya kendi ulusunuzun çıkarını savunacaksınız…
Ya da küresel sermayenin…
Ortası yok…
12–06–2015
Nusret kebapçı
10 Mayıs 2015 Pazar
5 Mayıs 2015 Salı
ADALET SOLDUĞU ZAMAN
ADALET SOLDUĞU ZAMAN
---Nurullah AYDIN---
Çağdaş insan toplum ve devlet değerlerine yönelik
saldırıları izledikçe, bunlar kim yahu, nerden geldiler, bu toplumun insanları
değil mi diye sorası geliyor.
Bir de demezler mi ki millet adına hareket ediyoruz, millet
böyle istiyor, insan iyice şaşırıyor. Bunların milleti ne?. Herkes kendi
kimliğini söylerken bir kesim ısrarla milletimiz diyor. Kendilerini milletin
temsilcisi zannediyorlar. Ya oy vermeyenler onlar millet değil mi?
Bir toplum ne zaman çürür, adaleti solduğu zaman.
Adalet nereden
solar? Pek çok yerden! Lakin adaletin bir de kurumu vardır, adına yargı denir,
öncelikle ve özellikle oradan solar. Adaletin tecelli ettiği ve tevdi edildiği
yerdir yargı. Adalet, yargının varlık nedenidir. Halk arasında, bu ikisi çoğu
zaman eşanlamda kullanılır. Nitekim mahkemelerin bulunduğu binalar da, adalet
sarayı olarak adlandırılır.
Adalet, yüce bir
değer; adillik de, kutsal
bir haslettir. Türkiye'de hâkimleri hak adalet merkezinde oturan insan olarak
niteleyen anlayış, bunun apaçık göstergesidir.
Yargı'nın bu mertebeye layık görülmesi, tarafsızlığına
duyulan inanca dayanır. Bu nedenle, tarafsızlık,
yargının bir özelliği değil, adeta özüdür. Tarafsızlığını kaybetmiş bir makam,
yargı olarak nitelenemez.
Yargı eleştirmeni Kurt Tucholsky, mahkemenin açıkça taraflı davrandığı bir yargılama
üzerine, der ki: Bu, kötü bir yargı değil. Bu, eksik bir yargı da değil. Bu,
kesinlikle yargı değil.
Yargı bağımsız olmalıdır elbette. Ancak bağımsızlık kendi
başına bir amaç değil, tarafsızlığı sağlamak için bir araçtır. Bağımsız olmayan
yargının tarafsızlığı her zaman şüphe altındadır.
Bağımsızlık,
tarafsızlığı kendiliğinden sağlamaz, tek başına garanti etmez. Şu halde,
tarafsızlığı daha iyi tartışabilmek için, önce bağımsızlık sorununu çözmek
lazımdır.
Türkiye'de yargı uzun süredir tartışmaların odağında yer
alıyor. Bunun hayırlı bir şey olduğunu düşünüyorum. Her şeyden evvel bir tabu
kırılıyor. Bunun sonucunda, yargıya dair pek çok sorun gündeme taşınıyor;
bunların bir kısmını çözmek için adımlar atılıyor.
Bağımsızlık açısından sivil
yargıda büyük sıkıntılar
olduğu, kimsenin meçhulü değil. Bu yönde evrensel demokratik normlara uygun
düzenlemeler yapma mecburiyeti her geçen gün kendini biraz daha dayatıyor.
Yargı tabusunun henüz yeterince tartışılmayan, hatta
görmezden gelinen bir boyutu vardır, o da tarafsızlıktır. Yargı içtihatlarında
uzun bir geçmişi olan çelişkili kararlar, aynı hevesle sorgulanmıyor.
Yargı'da çelişkili zihniyetin yaygınlığını ve yerleşikliğini
gösteren çok sayıda örnek var.
Kamuoyunda bilinen davaların seyriyle o kadar çok kişi ve
çevre ilgileniyor ki! Hemen herkes hukukçu kesilmiş durumda.
Görevli memura sen kim oluyorsun demeyi bile sövme sayan;
ulan, terbiyesiz, adam olmamışsın sözlerini hakaret kabul eden Yargıtay hedef
tahtasında. Tabii mahkemelerin ve Yargıtay'ın hangi ifadeleri düşünce özgürlüğü
kapsamında gördüğü hangisini görmediği da ayrı bir sorundur.
İşin acı tarafı,
yargının bu tutumunun genel bir kabul görmesi ve bu tür kararların mağduru
olanlara, bunu hak etmişler gibi muamele yapılmasıdır. Hukuk
devleti ve adil yargıdan söz eden herkes için, en hakiki içten sınavının burada
yattığına inanıyorum.
Yargının itibarına yönelik en ciddi tehdit, yine bizzat yargının
kendisinden gelebilir. Italo
Calvino, Bir Yargıcın İdamı adlı öyküsünde; üzerine söz söylemeyi hepten gereksiz
kılacak çarpıcılıkta anlatır bu durumu.
Adalet, yargı bağımsızlığı ve demokrasi konularında farklı
görüşler var.
Halkın yargıya düşmanlığı önemlidir. Halkın yargıya
güvensizliği daha da önemlidir. Eğer güvensizlik doğarsa, işte asıl felaket o
zaman başlamıştır.
GüNüN SöZü: Adalet
solduğu zaman toplum çürür, devlet çözülür.
1 Nisan 2015 Çarşamba
5 Şubat 2015 Perşembe
EĞRİLERİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ (Eflatun)
EĞRİLERİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ
(EFLATUN'UN "DEVLET" İNDEN)
...Eğrilerin en önemli özelliği doğru olmadan DOĞRU
GÖRÜNMEKTİR. En büyük eğrilikleri işlerken adı en doğru adama çıkar. İşlediği
suçlardan biri ortaya çıkarsa, güzel sözler söyleyerek herkesi suçsuzluğuna
inandırır. Gerekirse zenginliğine, gücüne ve dostlarına güvenerek zor kullanır,
eğriliklerini doğru olarak kabul ettirir. Düşmanına ve doğru kişilere karşı
üstünlük sağlar, kazanç sağlar, zenginleşir, çevresine iyilik eder. Çevresi
kalabalıklaşır. Böylece eğrileri savunanlar çoğalır, her yönde etkin bir kişi
olur, iyi bir hayat sağlar. Tanrılara bol bol tantana ile kurban keser.
Doğru adam ise; doğruları savunduğu, eğrileri ortaya
çıkardığı için baskı görür. O zaman doğru olarak değil, doğru görünmek
gerektiğini anlar. Böyle kişiler eğriler tarafından, EĞRİ OLMAKLA
suçlanır. Çoğunluk eğri olduğundan veya eğrilik güç kazandığından DOĞRU ADAM
eğrilikle tanıtılır. Doğrular pasifize edilmiş olur.
Maharetleri EĞRİ OLUP ADINI DOĞRUYA ÇIKARMAKTIR.
Kötülüğe akın akın gider insanlar,
Rahattır, yakındır kötülüğün yolu,
Erdemin ise alın teri koymuş önüne tanrılar.
*
EFLATUN (PLATON) ; M.Ö.427- M.Ö.347
yıllarında yaşamış ünlü Yunan filozof ve matematikçisidir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)