ADALET SOLDUĞU ZAMAN
---Nurullah AYDIN---
Çağdaş insan toplum ve devlet değerlerine yönelik
saldırıları izledikçe, bunlar kim yahu, nerden geldiler, bu toplumun insanları
değil mi diye sorası geliyor.
Bir de demezler mi ki millet adına hareket ediyoruz, millet
böyle istiyor, insan iyice şaşırıyor. Bunların milleti ne?. Herkes kendi
kimliğini söylerken bir kesim ısrarla milletimiz diyor. Kendilerini milletin
temsilcisi zannediyorlar. Ya oy vermeyenler onlar millet değil mi?
Bir toplum ne zaman çürür, adaleti solduğu zaman.
Adalet nereden
solar? Pek çok yerden! Lakin adaletin bir de kurumu vardır, adına yargı denir,
öncelikle ve özellikle oradan solar. Adaletin tecelli ettiği ve tevdi edildiği
yerdir yargı. Adalet, yargının varlık nedenidir. Halk arasında, bu ikisi çoğu
zaman eşanlamda kullanılır. Nitekim mahkemelerin bulunduğu binalar da, adalet
sarayı olarak adlandırılır.
Adalet, yüce bir
değer; adillik de, kutsal
bir haslettir. Türkiye'de hâkimleri hak adalet merkezinde oturan insan olarak
niteleyen anlayış, bunun apaçık göstergesidir.
Yargı'nın bu mertebeye layık görülmesi, tarafsızlığına
duyulan inanca dayanır. Bu nedenle, tarafsızlık,
yargının bir özelliği değil, adeta özüdür. Tarafsızlığını kaybetmiş bir makam,
yargı olarak nitelenemez.
Yargı eleştirmeni Kurt Tucholsky, mahkemenin açıkça taraflı davrandığı bir yargılama
üzerine, der ki: Bu, kötü bir yargı değil. Bu, eksik bir yargı da değil. Bu,
kesinlikle yargı değil.
Yargı bağımsız olmalıdır elbette. Ancak bağımsızlık kendi
başına bir amaç değil, tarafsızlığı sağlamak için bir araçtır. Bağımsız olmayan
yargının tarafsızlığı her zaman şüphe altındadır.
Bağımsızlık,
tarafsızlığı kendiliğinden sağlamaz, tek başına garanti etmez. Şu halde,
tarafsızlığı daha iyi tartışabilmek için, önce bağımsızlık sorununu çözmek
lazımdır.
Türkiye'de yargı uzun süredir tartışmaların odağında yer
alıyor. Bunun hayırlı bir şey olduğunu düşünüyorum. Her şeyden evvel bir tabu
kırılıyor. Bunun sonucunda, yargıya dair pek çok sorun gündeme taşınıyor;
bunların bir kısmını çözmek için adımlar atılıyor.
Bağımsızlık açısından sivil
yargıda büyük sıkıntılar
olduğu, kimsenin meçhulü değil. Bu yönde evrensel demokratik normlara uygun
düzenlemeler yapma mecburiyeti her geçen gün kendini biraz daha dayatıyor.
Yargı tabusunun henüz yeterince tartışılmayan, hatta
görmezden gelinen bir boyutu vardır, o da tarafsızlıktır. Yargı içtihatlarında
uzun bir geçmişi olan çelişkili kararlar, aynı hevesle sorgulanmıyor.
Yargı'da çelişkili zihniyetin yaygınlığını ve yerleşikliğini
gösteren çok sayıda örnek var.
Kamuoyunda bilinen davaların seyriyle o kadar çok kişi ve
çevre ilgileniyor ki! Hemen herkes hukukçu kesilmiş durumda.
Görevli memura sen kim oluyorsun demeyi bile sövme sayan;
ulan, terbiyesiz, adam olmamışsın sözlerini hakaret kabul eden Yargıtay hedef
tahtasında. Tabii mahkemelerin ve Yargıtay'ın hangi ifadeleri düşünce özgürlüğü
kapsamında gördüğü hangisini görmediği da ayrı bir sorundur.
İşin acı tarafı,
yargının bu tutumunun genel bir kabul görmesi ve bu tür kararların mağduru
olanlara, bunu hak etmişler gibi muamele yapılmasıdır. Hukuk
devleti ve adil yargıdan söz eden herkes için, en hakiki içten sınavının burada
yattığına inanıyorum.
Yargının itibarına yönelik en ciddi tehdit, yine bizzat yargının
kendisinden gelebilir. Italo
Calvino, Bir Yargıcın İdamı adlı öyküsünde; üzerine söz söylemeyi hepten gereksiz
kılacak çarpıcılıkta anlatır bu durumu.
Adalet, yargı bağımsızlığı ve demokrasi konularında farklı
görüşler var.
Halkın yargıya düşmanlığı önemlidir. Halkın yargıya
güvensizliği daha da önemlidir. Eğer güvensizlik doğarsa, işte asıl felaket o
zaman başlamıştır.
GüNüN SöZü: Adalet
solduğu zaman toplum çürür, devlet çözülür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder