1 Aralık 2013 Pazar

MANKURTLAŞMA

MANKURTLAŞMA

Ünlü Kırgız Türk’ü edebiyatçı, gazeteci, çevirmen ve siyasetçi Cengiz Aymatov’un ünlü romanı “Gün Olur Asra Bedel” i birçoğumuz okumuşuzdur.
Romandaki efsanevi hikayede yer alan ve akıllara durgunluk veren işkence yöntemlerinden biri olan Mankurt olma, insanoğlunun var olma yolculuğunda neler yaşadıklarını gözler önüne seren bir trajedidir.

Mankurt’luk, eski Türk Kazak ve Kırgız destanlarından edinilen bilgi ve Orta Asya Mitlerine göre dönemin Orta Asya halkları arasında çok yaygın bir işkence ve zihin kontrol yöntemiydi. Bizde “Avarlar” Avrupa’da ise “Juan-Juan” olarak bilinen ve Kırgızistan Türklerinin baş düşmanı olan acımasız bir topluluğun sıkça başvurduğu bir yöntem olarak tarihte ki yerini almıştır.

Esir aldıkları kölelerden güçlü ve kuvvetli olanları ayırıp onları tamamen kendine hizmet eden birer yaratık haline dönüştürülmesi idi bu akıl almaz yöntem.

Bunu sağlamak için, önce saçlar kazınır, daha sonra yeni kesilmiş deve derisinin boyun kısmı kölenin başına geçirilirmiş. Elleri ve kolları bağlı halde günlerce çöl sıcağında bırakılan köle, sıcağın etkisiyle başındaki deri büzülür ve kafasına iyice yapışırmış.

Deve derisi kendi kafatasıyla bütünleştikten sonra kazınan saçlar yeniden uzamaya başlar.  Fakat deri kafasına o kadar yapışır ki zaten sert olan deve derisi, sıcağında etkisiyle iyice sertleşir ve yeniden çıkmaya başlayan saçlar deriyi geçip uzayamadığı için geriye, kafa derisinin içine doğru uzamaya başlarmış.

Bu Mankurt olacak köleye o kadar acı verir ki bir müddet sonra hiçbir şeyi düşünemez hale gelirmiş.

Tam bir kuklaya dönen köle gelmişini, geçmişini unutur, anne babasını bile tanımaz hale gelerek sadece sahibine itaat eden bir kula dönüşürmüş.
Tamamen bilinçsiz ve her istenilen şeyi sorgusuzca yapan bir köle…

Çok şükür ki günümüzde artık bu tür uygulamalara rastlanmıyor.

Ancak, bu güne kadar gelmiş geçmiş tüm milli, manevi, kültürel, aklımıza gelen her türlü değerlerimiz aleni yok edilmeye çalışılırken nedense bu ülke insanının sadece bir kesimi tepki gösteriyor.  Diğer çoğunluk olan kesim ise sanki kafaları uyuşturulmuşçasına kendileri için her şeyi düşünen birilerinin peşine takılmış yürüyorlar.

Öyle ki; artık ülke yönetimindeki uygulamalarını, tehlikeli oyunlarını, bu güne kadar yaşanmış acıları bir kalemde silip kucak açtığı insanları izledikçe kanımız donuyor. Bu kadar insanı nasıl kandırıyor? Bu insanlar nasıl inanıyor?  Akıl alır gibi değildir…

O kadar ileri gidiliyor ki; en mahrem konularda bile direktifler vererek, özel hayatımıza karışılarak kaç çocuk yapacağımıza, hatta yapıp yapmayacağımıza, çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimize, hangi şartlarda yaşayacaklarına,  bile onlar karar veriyor. Evlerimizi bile gözetleyen, yarın karma eğitime bile karşı çıkacak olmanın alt yapısı kızlı-erkekli tartışmalarla çağ dışı bir sistem kurulmaya çalışılırken toplum olarak ne kadar tepki gösteriyoruz acaba?

Peki, içimizde ki bu suskun kesim, adım adım gelen bu tehlikenin farkına ne zaman varacaksınız? Yoksa hakikaten böyle bir sistemde yaşamayı çok mu istiyorsunuz? Köle gibi yönetilmek sizlerin geçmişinize ve öz değerlerinize uyuyor mu, yakışıyor mu?

Tarihten bu yana hiçbir zaman kimsenin kölesi olmayı hazmedememiş, özgür ve hür yaşamayı ilke edinmiş Türk toplumu, böyle bir süreci nasıl kolayca benimser, ses çıkarmaz anlaşılır gibi değildir.

Ülke olarak,  çağdaşlaşmanın, medeni bir ulus ve millet olmanın bütün gereklerini, çizdiği aydınlık yolda bize kazandırmış olan Mustafa Kemal Atatürk’ün çizgisinden hızla uzaklaştırılıyoruz farkında mısınız?

Ey güzel vatanımızın güzel insanları ve düşünmeyi çoktan terk etmiş ülkemizin sessiz çoğunluğu;

 ‘’Ben ezelden beri hür doğdum hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım ‘’…dizeleri  artık size bir şey ifade etmiyor mu?

Sevilay Işık TOPARSLAN 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder