29 Aralık 2013 Pazar

Ö F K E M V A R - Sn.Erol Özden yazdı

ÖFKEM VAR

Öfkem var talana yalana dolana
Öfkem var konuşmaya yazmaya engel olana.

Öfkem var salya sümük timsah göz yaşı dökene
Öfkem var insanlar arasına nifak tohumları ekene.

Öfkem var memleketi soyup soğana çevirene
Öfkem var vatandaşa gavat deyip çam devirene.

Öfkem var silahları hem üretip hem satana
Öfkem var kanımı emerek yan gelip yatana.

Öfkem var zalimin karşıma geçip gülüşüne
Öfkem var oğulların babalardan önce ölüşüne.

Öfkem var bu gün başka yarın başka diyene
Öfkem var müslümanlık taslayıp kul hakkı yiyene.

Öfkem var dindar ateist alevi sünni diye ayırana
Öfkem var devlette yandaşı eşi dostu kayırana.

Öfkem var savcının efendi emriyle dava açanına
Öfkem var halkını sindirip korku saçanına.

Öfkem var çaldıklarını kutularda saklayana
Öfkem var haksız yere hırsızları aklayana.

Öfkem var çetenin her bir türüne
Öfkem var kim biat ederse körü körüne.

Ve öfkem var doğayı katledip ormanı kesene
Güçlünün önünde eğilip, güçsüze gürleyip esene.

Erol ÖZDEN 

D U A - Orhan Seyfi Orhon

DUA 

Ulu Tanrı’m, şu karanlık yolları,
Bizi Sana ulaştıran yollar et!
İhtirasla kilitlenmiş kolları,
Birbirini kucaklayan kollar et!

Muhabbetin gönlümüzde hız olsun,
Güttüğümüz Hakk’a varan iz olsun,
Önümüzde uçurumlar düz olsun,
Yolumuzda dikenleri güller et!

Dalâlette bırakıp da insanı,
Yapma arzın en korkulu hayvanı;
Unutturma doğruluğu, vicdânı,
Bizi, Sana lâyık olan kullar et!..

Orhan Seyfi Orhon

27 Aralık 2013 Cuma

V A T A N

V A T A N
“Vatan” Büyük ATATÜRK’ün, yorgun bir milletin elinde, avucunda kalan son imkânlarıyla bize kazandırdığı en değerli varlığımızdır. O’nu tabiî vasıf ve unsurları ile dile getiren bu şiiri Türk çocuklarına armağan ediyorum. Nurettin ÖZDEMİR

VATAN -1-

Vatan,
Antalya’da bir mavi su,
Posof’ta bir çorak tarla,
Gümüşhane’de bir yemyeşil bahçedir.

Vatan,
Kelkit’te bir kardeş mezarı,
Zonguldak’ta bir maden işçisi,
Rize’de çay toplıyan bir gelin
Ve seccade namaz kılan
Bir ihtiyar annedir.

Vatan,
Ceylanpınar’da bir ince ceylan,
Edirne’de bir ince minaredir.

Vatan,
Konya’da Hazreti Sultan Mevlana
Ve Eskişehir’de Yunus’u biçaredir.

Vatan,
Hudut boylarında dalganan
Güzel bayrağımız,
Hare, haredir.

Vatan,
Küçük ellerinin avuçladığı
Sade bir toprak parçası değil çocuğum,
Toprakla büyüyen bir kutsal düşüncedir.

VATAN -2-

Vatan,
İsparta halısında bir gül
Ve Kütahya çinisinde
Ateşten bir laledir.

Vatan,
Ayder Yaylasının yeşilliğinde
Dağların, bulutların gözyaşı,
İp-ince bir şelaledir.

Vatan,
Hazar Gölü kıyısında
Şiirli bir akşam
Ve eski Harput’ta
Burcu yıkılmış bir kaledir.

Vatan,
Hudutta kolu bükülmeyen Fırat,
Ve Diyarbakır ovasında
Bereket taşıyan bir Dicle’dir.

Vatan,
Hakkari’de sıradağlar
Ki bölünmez
Yürek yüreğe, el eledir.

Vatan,
İzmir yollarında dolu dizgin bir süvari
Ve yağız atların boynunda
Zaferle uçuşan bir yeledir.

Vatan,
Ankara’da “Anıtkabir” da
Yanıpta, sönmeyecek bir meş’aledir.
---
Yurdumun güzel çocuklarına sevgilerim
ve başarı dileklerimle… Nurettin Özdemir (*)

(*)Nurettin Özdemir, Hukukçu, Eski Milletvekili
şair ve yazar.

 


25 Aralık 2013 Çarşamba

VAH VAH - Halk Ozanı Musa Merdanoğlu

V A H  V A H

Dert çoğaldı hangisini söyleyim
Tuz biber döktüler yaraya vah vah
Adalet kalmadı huzur bozuldu
Çoğu tamah etti paraya vah vah

Haksızlar makama geçti bu zaman
Ezilen ezeni seçti bu zaman
Dost olan dostundan kaçtı bu zaman
Fitne fesat girdi araya vah vah

Kulun hakkı başka kulda kalamaz
Cahiller bu sözden mana alamaz
Fakir halkım gece kondu bulamaz
Zenginler oturdu saraya vah vah

Adaletsşz iş yapanlar bitmiyor
Yalakalar başımızdan gitmiyor
Kazancımız ev halkına yetmiyor
Girdik kuyruklara sıraya vah vah

MERDANOĞLU sazda teli şaşırdı
Arılar peteği balı şaşırdı
Kaptanlar denizde yolu şaşırdı
Gemiler oturdu karaya vah vah


6 Aralık 2013 Cuma

KADINLAR, KENDİLERİNİ ZİNCİRLİYOR -2-

KADINLAR, KENDİLERİNİ ZİRCİRLİYOR -2-

5 Aralık 1934 de dünyada ilk defa Ulu Önder Atatürk sayesinde seçme ve seçilme hakkına kavuşan kadınlarımızın bugünkü yeri nedir? Şimdi bazı verilere bakalım.
Son seçimlere kadar TBMM’ de yer alan kadın vekil sayısı şöyle;
1935 >18,1939>15,1943>16,1946>16,1950>03,1954>04,1957>08,
1961>03,1965>08,1969>05,1973>06,1977>04,1983>12,1987>06,
1991>08,1995>13,1999>22, 2002>24, 2007>50, 2011>78…
Seçme ve seçilme hakkının verilmesini takiben yapılan ilk seçimde (1935) TBMM’de 383 erkek MV.ve18 kadın MV.yer almışken 1950 seçiminde kadın MV.sayısının (3)’e düştüğünü, 1995’e kadar sayının (3-8) arasında değiştiğini, 1995’de (13) olduğunu ve daha sonraki seçimlerde biraz daha artış gösterdiğini görüyoruz. Oysa bugün bu sayının erkek MV.sayısına yakın olmasını beklerdik. Ama nerede?..
Hep erkek hegemonyasının galip geldiği ülkemizde de kadınlarımıza layık oldukları değer verilmemiş, sindirilmişlerdir. Fakat, onların da bir yandan her türlü haklarına sahip çıkmak için çaba göstermeleri
gerekmez miydi?.. “Eğer bir kadın yeterince hırslı, kararlı ve yetenekliyse, yapamayacağı hiçbir şey yoktur”. (Lawrenson)
Eski tarihlere bakıldığında, bugünküne göre kadınlarımıza gerçek değerlerinin tanındığını, onların aile içinde ve toplumda önemli ölçüde söz sahibi ve saygın oldukları anlaşılıyor.Dünyanın değişmez kuralıdır adeta; “Sen sindikçe, üstüne üstüne gelirler”. Sanırım, kadınların bugün layık oldukları seviyede olmama nedenlerinden birini de kendilerinde aramalıyız.
Öte yandan eğitim eksikliği de kadınların geri bırakılmasında başrol oynamaktadır. Kızlarımızı okutmaktan hep kaçındık. “Kız evlât değil mi, okuyup da ne olacak” zihniyetine kadınlarımızın geleceği kurban edildi. Oysa ki, ailede çocukların eğitiminde, iyi yetiştirilmesinde annelerin ilk ve başöğretmen olduklarını herkesin bilmesi ve unutmaması gerekirdi. Tevfik Fikret bakınız ne demiş;
“Kızlarını okutmayan bir millet, oğullarını manevi öksüzlüğe mahkum etmiş demektir”.  Sadece oğullarını değil tabii, tüm evlâtlarını… Atatürk de kadınların eğitimiyle ilgili olarak şunları söylemiştir;
“Kadınlarımız erkeklerden daha çok aydın, daha çok kültürlü, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. Eğer gerçekten milletin anası olmak istiyorlarsa böyle olmalıdırlar”.
Her türlü ayrımcılığa karşı olan Atatürk, anlaşıldığı gibi kadın erkek ayrımcılığına şiddetle karşı olduğunu değişik zamanlarda söylediği bazı sözleriyle de dile getirmiştir.

İnsanlar , dünyanın en değerli ve en kutsal yaratıklarıdır. Irkı, dini, dili, rengi ne olursa olsun; aynı değere sahiptirler. Kadın ile erkek arasında cinsellik dışında önemli bir fark yoktur. Toplumsal yaşamda, kadının da, erkeğinde yerleri aynı yüksek değeri taşır. Erkek olmazsa kadın, kadın olmazsa erkek olabilir mi?
O halde, karşılıklı olarak birbirlerine, birbirlerinin hak ve hukukuna saygı göstermeleri gerekmez mi? Ne bir tarafın diğer tarafı ezmesi, ne de ezilenin ezilmeyi kabullenmesini düşünmek istemiyorum.
Herkes insan ve hukukunu bilmeli ve bilgisi ile de, bu doğrultu da hak ve hukukunu savunmaya çalışmalıdır.  Peki, bu hak hukuk bilgisi ile savunma kaynağı ne olacaktır? Yanıt tek kelime; eğitim. Eğitim, anne kucağında başlar, bilindiği gibi yaşamla ve okullarla devam eder.

(Devamı 3.Bölümde)

4 Aralık 2013 Çarşamba

KADIN ÜSTÜNE ÖZLÜ SÖZLER

KADIN ÜSTÜNE ÖZLÜ SÖZLER

-Songül Dündar-
En mükemmel kadın, çocuklarına babalarının yokluğunda baba olabilecek kadındır. “GOETHE”
Modası geçmeyen birkaç şeyden biri de kadındır. “RALSTON”
Kadınlar omuz omuza sıralandıklarında aradan kimse geçemez. “LİNDA”
Eğer bir kadın yeterince hırslı, kararlı ve yetenekliyse, yapamayacağı hiçbir şey yoktur. “LAWRENSON” Zeki bir kadın hazinedir. Güzel ve zeki bir kadın güçtür. “GEORGE MERADİTH”
Tanrı, kadını ağzı laf yapan yakışıklı erkeklerden korusun. “BALZAC”
Kadınların erdemi erkeklerin en büyük keşfidir. “SKİNNER”
Dünya kadınsız var olmaz, gelecek kadınların elindedir. “JOAN COLİNS”
Kadınlar başarılarını elde ettikleri zenginliklerle değil, çevrelerinde biriktirdikleri sevgiyle ölçerler. “LİNDA” Bir kadının başarısı, başka bir kadının başarısını hazırlar. “VANDERBİLT”
Bir kadına güzel olduğunu söylemeyin; ona başka bir kadının onun gibi olamadığını söyleyin ve göreceksiniz ki bütün kapılar açılacak. “JULES RENARD”
Bir kadının yüzündeki ifade, üzerindeki giysiden çok daha önemlidir. “DOLE CARNEGTE”
Seven bir kadın için sevdiği erkeğin yüzü, ona tıpkı denizin denizciye göründüğü gibi görünür. “BALZAC”
Kadın her şeyi affeder, fakat asla unutmaz. “CONFİCİUS”
Kadını güzel yapan Allah, sevimli yapan şeytandır. “VİCTOR HUGO”
Güzel bir kadın gözü, iyi bir kadınsa gönlü okşar. “NAPOLEON”
Kadın erkeği kılıçsız zapteder ve ipsiz bağlar. “TOLSTOY”
Kadınlar erkeklerden daha çok hikmet sahibidirler; daha az bilir, daha çok anlarlar. “J. DUHAMEL” 
Kadın insanın gölgesi gibidir; kovalarsanız kaçar, kaçarsanız kovalar. “CHAMFORT”
Kadınların gözleri keskin, zekâları uyanık, düşünceleri vesveseli olur. “MAUPOSSANT”
Bir kadın ya sever, ya nefret eder; ortası yoktur. “SYRUS”
Kadın kendi başına ne gül goncasıdır, ne de diken; koklamasını bilirsen gül, tutmasını bilmezsen diken olur. “H.REFİK KARAY”
Kadın kocasının delikanlılıkta sevgilisi, olgun çağda arkadaşı, ihtiyarlıkta hastabakıcısıdır. “BACON”
*
Yazar Songül Dündar'ın notu :
“Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu, ne de kaşı gözüdür. Kadını asıl güzel yapan sevgisini paylaşabilmesi, fedakârlığı, karşılık beklemeden verdiği emeği, sınırsız sorumluluğu, toplumsal duyarlığı, barışçıl olması, engin anlayışı, sadakati, kalbini de katarak kullandığı aklı ve ana olma özelliğidir.” (SAVAŞLARIN KADINI adlı eserimden) 

KADINLAR, KENDİLERİNİ ZİNCİRLİYOR

KADINLAR, KENDİLERİNİ ZİNCİRLİYOR -1-

Türkiye’de ve dünyanın diğer ülkelerinin çoğunda erkek hegemonyası karşısında kadınlar hep ezik durumdadır. Bazı geri kalmış ülkelerde hiçbir değeri olmayan yaratıklardır adeta…
Ama Ulu Önder Atatürk insani açıdan kadın ve erkek eşitliğine inanan bir dünya lideri olarak, ilk defa 05 Aralık 1934 de ülkemizde kadınlara seçme ve seçilme özgürlüğü sağlamıştır. Başka bir deyişle kadın tam bir insan statüsüne kavuşturulmuştur. Bu, bazı ülkelere de örnek olmuştur.  
Aşağıda sunduğumuz yazıda Suudi Arabistan’da öğretmenlik yapan Zekiye Yüksel, oradaki kadınlar hakkında bilgi veriyor. Lütfen okuyalım.
 http://ib.adnxs.com/seg?add=724537&t=2
“2002-2006 yılları arasında kadın öğretmen olarak Riyad Uluslararası Türk Okulu’nda çalıştım.
Orada yaşamayan, orada yaşananları asla hayal edemez.
Tek başına bir kadın olduğunuz için, 200 metre ilerideki bakkala ya da markete gidemezsiniz.
Şeriat mahkemelerinde, tecavüz ve cinsel tacize uğrayan kadın, hem iffetini koruyamamış, hem de koruyamadığını açıklamış olmakla suçlanır.
Yabancı kadınlar, her an kaçırılma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Suudi Arabistan’da kaldığım sürece bir kez olsun tek başıma sokağa çıkamadım.
Duvarlar arasına kıstırılmışlığın şiddetini, travmasını; balkonsuz binalarda buzlu camlı, demir parmaklıklı pencerenin ardında mahpus Suudi kadınının nasıl bir cehennemde yaşatıldığını gördüm, o cehennemi ben de yaşadım. Suudi şeriat, ulema fetvalarıyla yorumlanır, 10 bin polisle uygulanır.
Mutavva denilen dini ahlak polisi, kadınları hayatın her alanında gölge gibi izleyip şeriata uygun davranıp davranmadıklarını denetlemektedir.
Kadın, abeye denilen dış giysiyle tepeden tırnağa örtünmek ve peçe takmak zorundadır. Görevi, evde kalıp çocuklarına bakmak ve kocasını efendi bilip, kulluk kölelik etmektir. İtaatkâr, minnettar, fedakâr, suskun, kaderine boyun eğen kadın, iyi kadındır. Sadece ticaret odaları seçimlerinin serbest olduğu bu ülkede, Suudi kadını oy kullanamaz. Kral tarafından atanan Şûra (danışma meclisi) erkeklerden oluşur.

Mahkemelerde iki kadının tanıklığı bir erkeğinkine eşdeğerdir.
Çoğu zaman tecavüz olaylarında bile kadınların tanıklığı geçerli olmaz. *** Suudi Arabistan, cinsiyet ayrımcılığını, kadını aşağılamayı kurumsallaştırıp, içselleştirmiştir.
Kadınların siyasal hakları inkâr edilir. Erkeklerin vesayeti ve velayeti altındadır. Kadının yetersiz ve aklının kısa olduğu yolundaki görüş şeriat hükmüne dayandırılır.
Şehirlerarası ve milletlerarası yolculuklara tek başına çıkması yasak olan kadınların otellerde tek başına kalmaları da ahlaka aykırıdır. Baba, ağabey, kocanın yazılı onayı olmadan yurtdışına çıkamaz. Bir erkeğin izni olmadan tedavi için hastaneye bile gidemez.
Sokakta trafik kazası geçirmiş ya da hastalanmış bir kadına eşi, oğlu ve babası dışında hiçbir erkek yardım edemez.
Birinci dereceden akraba olmayan karşı cinsler bir araya gelirse zina yapmış olurlar. Dil, ayak, göz, kulak, el zinası gibi... Ezan makamsız okunur Suudi Arabistan’da, kadın hocanın sesine âşık olmasın diye! Fotoğraf çektirmek yasak olduğu için kadınlara kimlik verilmemiştir 2007’ye kadar.
Çokeşlilik yasal, haftalık, aylık muta nikâh, yani geçici evlilik yaygındır.
Bu da fuhuşun yasallaştırılmış şeklidir. Ama kürtaj yasaktır. Kız ve erkek çocuklar ayrıştırıldığı için, gençler arasında aynı cinse özenti yaygındır.
Sokaklarda kız erkek el ele dolaşamaz, ama el ele dolaşan erkekler görebilirsiniz. Kız öğrenciler eğitimlerinin hiçbir aşamasında erkeklerle aynı sınıfta okuyamazlar.
Kadının siyasete atılması, Suudi ulemasına göre şeytan işidir. Suudiler, İslamın içinden ortaya çıkmış tüm mezhepleri reddederler.
Kendi mezheplerinden olmayan Müslümanları kâfir görürler.
Sanata ve felsefeye düşmandırlar. Yapılar, kişiliksiz görkemiyle krallığın gücünü simgeler.
Suudi Arabistan’da geçirdiğim süreç, benden çok şey götürdü, ancak düşünmemi de sağladı. Kadın sorunları üzerinde daha çok düşündüm, kafa yordum.
Laikliğin geçerli olmadığı bir ülkede demokrasiden söz etmenin mümkün olamayacağını öğrendim. Şeriatla yönetilen İslam ülkelerinde, kadın yaşamının işkenceye eşit olmadığını bana kimse söyleyemez!”. 

Bundan başka son günlerde internet sitelerinde yayınlanan ve bazı İslam ülkelerinde kadına bakış açısını dile getiren bir yazı var ki, ben o yazıdan alıntı yapmayı bile kendim için zül sayarım.

Zeynep Öğretmenin yazısını okuduktan sonra, sanırım kadınlarımız haline şükredecektir.

(Devamı 2.Bölümde) 

1 Aralık 2013 Pazar

MANKURTLAŞMA

MANKURTLAŞMA

Ünlü Kırgız Türk’ü edebiyatçı, gazeteci, çevirmen ve siyasetçi Cengiz Aymatov’un ünlü romanı “Gün Olur Asra Bedel” i birçoğumuz okumuşuzdur.
Romandaki efsanevi hikayede yer alan ve akıllara durgunluk veren işkence yöntemlerinden biri olan Mankurt olma, insanoğlunun var olma yolculuğunda neler yaşadıklarını gözler önüne seren bir trajedidir.

Mankurt’luk, eski Türk Kazak ve Kırgız destanlarından edinilen bilgi ve Orta Asya Mitlerine göre dönemin Orta Asya halkları arasında çok yaygın bir işkence ve zihin kontrol yöntemiydi. Bizde “Avarlar” Avrupa’da ise “Juan-Juan” olarak bilinen ve Kırgızistan Türklerinin baş düşmanı olan acımasız bir topluluğun sıkça başvurduğu bir yöntem olarak tarihte ki yerini almıştır.

Esir aldıkları kölelerden güçlü ve kuvvetli olanları ayırıp onları tamamen kendine hizmet eden birer yaratık haline dönüştürülmesi idi bu akıl almaz yöntem.

Bunu sağlamak için, önce saçlar kazınır, daha sonra yeni kesilmiş deve derisinin boyun kısmı kölenin başına geçirilirmiş. Elleri ve kolları bağlı halde günlerce çöl sıcağında bırakılan köle, sıcağın etkisiyle başındaki deri büzülür ve kafasına iyice yapışırmış.

Deve derisi kendi kafatasıyla bütünleştikten sonra kazınan saçlar yeniden uzamaya başlar.  Fakat deri kafasına o kadar yapışır ki zaten sert olan deve derisi, sıcağında etkisiyle iyice sertleşir ve yeniden çıkmaya başlayan saçlar deriyi geçip uzayamadığı için geriye, kafa derisinin içine doğru uzamaya başlarmış.

Bu Mankurt olacak köleye o kadar acı verir ki bir müddet sonra hiçbir şeyi düşünemez hale gelirmiş.

Tam bir kuklaya dönen köle gelmişini, geçmişini unutur, anne babasını bile tanımaz hale gelerek sadece sahibine itaat eden bir kula dönüşürmüş.
Tamamen bilinçsiz ve her istenilen şeyi sorgusuzca yapan bir köle…

Çok şükür ki günümüzde artık bu tür uygulamalara rastlanmıyor.

Ancak, bu güne kadar gelmiş geçmiş tüm milli, manevi, kültürel, aklımıza gelen her türlü değerlerimiz aleni yok edilmeye çalışılırken nedense bu ülke insanının sadece bir kesimi tepki gösteriyor.  Diğer çoğunluk olan kesim ise sanki kafaları uyuşturulmuşçasına kendileri için her şeyi düşünen birilerinin peşine takılmış yürüyorlar.

Öyle ki; artık ülke yönetimindeki uygulamalarını, tehlikeli oyunlarını, bu güne kadar yaşanmış acıları bir kalemde silip kucak açtığı insanları izledikçe kanımız donuyor. Bu kadar insanı nasıl kandırıyor? Bu insanlar nasıl inanıyor?  Akıl alır gibi değildir…

O kadar ileri gidiliyor ki; en mahrem konularda bile direktifler vererek, özel hayatımıza karışılarak kaç çocuk yapacağımıza, hatta yapıp yapmayacağımıza, çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimize, hangi şartlarda yaşayacaklarına,  bile onlar karar veriyor. Evlerimizi bile gözetleyen, yarın karma eğitime bile karşı çıkacak olmanın alt yapısı kızlı-erkekli tartışmalarla çağ dışı bir sistem kurulmaya çalışılırken toplum olarak ne kadar tepki gösteriyoruz acaba?

Peki, içimizde ki bu suskun kesim, adım adım gelen bu tehlikenin farkına ne zaman varacaksınız? Yoksa hakikaten böyle bir sistemde yaşamayı çok mu istiyorsunuz? Köle gibi yönetilmek sizlerin geçmişinize ve öz değerlerinize uyuyor mu, yakışıyor mu?

Tarihten bu yana hiçbir zaman kimsenin kölesi olmayı hazmedememiş, özgür ve hür yaşamayı ilke edinmiş Türk toplumu, böyle bir süreci nasıl kolayca benimser, ses çıkarmaz anlaşılır gibi değildir.

Ülke olarak,  çağdaşlaşmanın, medeni bir ulus ve millet olmanın bütün gereklerini, çizdiği aydınlık yolda bize kazandırmış olan Mustafa Kemal Atatürk’ün çizgisinden hızla uzaklaştırılıyoruz farkında mısınız?

Ey güzel vatanımızın güzel insanları ve düşünmeyi çoktan terk etmiş ülkemizin sessiz çoğunluğu;

 ‘’Ben ezelden beri hür doğdum hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım ‘’…dizeleri  artık size bir şey ifade etmiyor mu?

Sevilay Işık TOPARSLAN 

28 Kasım 2013 Perşembe

DÜNYA ATATÜRK'Ü NASIL GÖRÜYOR?

DÜNYA ATATÜRK’Ü NASIL GÖRÜYOR?

Mustafa Kemal Atatürk’ün dünya üzerindeki etkinliğinin, omun ölümünden sonra daha fazla arttığı söylenebilir. Atatürk’ün Türkiye’de yaptıkları 1923’ten sonra karanlıkta ve geride kalmış pek çok Afrika ve Asya ülkeleri halkına örnek olmuştur.
Bir Fransız gazeteci Marcel Saurage ( Marsel Savaj) onun için şöyle yazıyordu:
“ Mısır’dan Hindistan’a kadar bütün İslam Dünyasında, köylüler onu Allah’ın sevgilisi, din adamları imanın kılıcı, siyaset adamları da Doğunun devrimcisi olarak anmaktadırlar.”
Mısırlı bir yazar M.M. Muşarrafa “ Atatürk’ün Doğu için değeri somut ve olumludur. Çünkü o bize kültürce Batının etkileri altında kalıp boğuluruz diye korktuğumuz korkuların temelsiz olduğunu göstermiştir. O, Doğulu uluslara, ulusal bütünlüklerini yitirmeden, kendi değerlerini yeni durumlara nasıl uygulayacaklarını göstermiştir.” şeklinde Atatürk’ün kendileri ve hür dünya insanlığı için neler ifade ettiğini belirtmeye çalışmıştır.
Dönemin devlet adamları onun hakkındaki ilginç görüşlere sahiptiler.
“ Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğimiz kahraman Mustafa Kemal ve onun bütün askerleri burada olsalardı, teker teker hepsinin heykelini dikerdik. ( Fransız Başbakanı Briand–1921)
“ Öyle bir an düşünün ki, Batının Rönesans, Reformlar, Fransız İhtilali, kültürel ve endüstriyel devrimlerinin hepsi bir insan hayatına sığdırılmış olsun ve bunlar yasalarla zorunlu kılınsın. İşte Atatürk 1920 ile 1930 arasında, bu kadar kısa bir süre içinde ve hiçbir ülkede uygulanmamış en ihtilalci bir programı gerçekleştirdi.” ( İngiliz Tarihçi Prof. Arnold J. Toynbee)
“Mustafa Kemal sosyalist değil. Fakat görülüyor ki iyi bir teşkilatçı, yüksek anlayışlı, ilerici, iyi düşünceli ve akıllı bir önder. O batılı soygunculara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına ve Sultanı da yaranı ile birlikte alt edeceğine inanıyorum.” ( Sovyet İhtilal lideri ve devlet başkanı Lenin–1921)
“Arkadaşlar: Yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki, o büyük dahi çağımızda Türk ulusuna nasip oldu.” (İngiltere Başbakanı Lloyd George- 1922)
“ Atatürk, bir ulus bütün vasıtalarından yoksul bırakılsa bile, kendini kurtaracak vasıtaları yaratabileceğini öğreten liderdir. Onun ilk talebesi Musolinidir, ikinci talebesi benim. Yeni Türkiye’nin büyük ve dahi yaratıcısıdır ki, talihin terk ettiği ve kaderin çöküntüye uğrattığı o zamanki müttefiklerine kalkınmak için ilk muhteşem örneği verdi. ( Alman Devlet Başkanı Adolf Hitler–1938)
“ Atatürk hakkındaki bilgiyi onu çok iyi tanıyan birisinden edindim. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin ABD tarafından tanınması konusunda, Sovyet Dışişleri Bakanı Litvinov ile görüşürken kendisine kendi fikrince bütün Avrupa’nın en değerli ve ilgi çekici devlet adamının kim olduğunu sordum. Bana verdiği cevapta Avrupa’nın en büyük devlet adamının Avrupa’da yaşamadığını, Boğazların gerisinde, Ankara’da yaşadığını, bunun Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk olduğunu söyledi.( ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt)
“Kemal Atatürk veya bizim onu o zamanlar tanıdığımız ismiyle Kemal Paşa gençlik günlerimde benim kahramanımdı. Büyük devrimlerini okuduğum zaman çok duygulandım. Türkiyeyi modernleştirme yolunda Kemal Atatürk’ün giriştiği genel çabayı büyük bir takdirle karşıladım. Onun dinamizmi, yılmak ve yorulmak bilmezliği insanda büyük bir etki yaratıyordu. O Doğuda modern çağın yapıcılarından biridir. Onun en büyük hayranları arasında bulunmaya devam ediyorum.” ( Hindistan Başbakanı Jawarhallal Nehru )
“Atatürk’ün hayatı ve eserleri yalnız Türkiye için değil fakat dünyanın bütün hür ulusları için de ilham kaynağı olmaya devam edecektir. ( Çin Devlet Başkanı Çan-Kay-Şek)
“ Kemal Atatürk yalnız bu yüzyılın en büyük adamlarından biri değildir. Biz Pakistan’da onu gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. ( Pakistan Devlet Başkanı Eyüp Han)
Keşke bu görüşleri onun adeta yoktan var ettiği ülkesinde, onun ismini ve resmiyle eserlerini yok etmek için yarışan yöneticiler ve onları mutlu etmek için çırpınan görevlilerde okuyabilse. Ulu tanrıdan o ve mücadele arkadaşları için rahmet diliyor, Atatürk konusundaki görüşleri yine bir bilim adamının sözleriyle tamamlamak istiyoruz.
Alman tarihçi Prof. Herbert Melzig Atatürkü şöyle tanımlıyor:
“Atatürk ile binlerce yılın derinliğinden kahraman bir ruh aydınlığa yükseliyor ve bu ruh, dünyanın esirliğe düşmüş kısımlarındaki uluslara özgürlük ve kurtuluş yolunu gösteriyor. O’nun kişiliği, Nil kıyılarından eski Çin Denizine kadar uzanan bir efsane olmuştur. O kendi ulusu ve insanlık için beslediği sevgi ile bir dâhinin neler yaratabileceği konusunda cihana görülmedik, işitilmedik bir sahne seyrettirmektedir.”

Dr. M. Galip Baysan
İLK KURŞUN

25 Kasım 2013 Pazartesi

NAPOLYON' DAN SEÇME SÖZLER

NAPOLYON’DAN SEÇME SÖZLER

“Yaşayarak öğrenmek, bedeli en yüksek öğrenme biçimidir” Napolyon

“Talihi olanın horozu da yumurtlar” Napolyon

“İnsanları yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur kadının namuslu olması” Napolyon

“İnsan üniformasının adamı olur” Napolyon

“Her zaferden sonra pişmanlık duyulur. Pişmanlık duyulmayan tek zafer cehaleti yenmektir” Napolyon

Hafızasız başbekçisiz kaleye benzer” Napolyon

“En iyi lider, en iyi umut taciridir” Napolyon

“En büyük suç umutsuzluktur” Napolyon

“Bir toplumun gelişmesini görmek için, önce o toplumdaki kadınlara bakınız” Napolyon

“İhtiyaç, kanunların başında, halkın refah düzeyi de adaletin başında gelir” Napolyon

“Bana iyi analar veriniz, size iyi vatandaşlar vereyim” Napolyon

“Az bilgisi olup çok konuşan, parası olmayıp çok harcayana benzer” Napolyon

“Bütün devletler hazımsızlıktan ölür” Napolyon

Ahlakın olmadığı yerde kanun işe yaramaz” Napolyon

“Bir devlet adamının kalbi kafasında olmalıdır” Napolyon


21 Kasım 2013 Perşembe

O, ÇOK İLERİ GÖRÜŞLÜYDÜ

O, ÇOK İLERİ GÖRÜŞLÜYDÜ

"Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa,
bırakacağı meclislere dahi
gereğinden fazla inanmamalı
ve güvenmemelidir.
Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir
ve bu despotluk
bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir.
Meclislerin öyle kararları olabilir ki,
bu kararlar ulusun yaşamına
giderilmesi olanaklı olmayan
zararlar verebilir."

Mustafa Kemal Atatürk