7 Temmuz 2013 Pazar

T Ü R K İ Y E' M (Kastamonulu Şerife Bacı) - Mehmet Şükrü Baş

                                            TÜRKİYE’M
                                          (KASTAMONULU ŞERİFE BACI)
Her zaman ve her zeminde söylediğim bir söz vardır.  Söylemekle iftihar ettiğim bir söz, “Bu söz bana ait dediğim” bir
söz…
Nedir o söz?..
         “Benim bu cennet vatanım, benim yeryüzündeki cennetimdir”
         Evet, bu söz benim kalbimin derinliklerinden gelir. Bu sözde yalan yoktur, riya yoktur. Bu sözde sevgi ve sadakat vardır, iman vardır, itikat vardır.

         Ah bu vatan sevgisi
          Sevgilerin en yücesi
          Can içinde can
          Önce Vatan, önce Vatan…
 

         Bizde yaşantımız bolunca bu şiirimizdeki gibi “Önce Vatan” dedik.
         Vatan sevgisini her sevgiden yüce bildik.
         Biz o vatana gönül verdik. “Taşına toprağına kurban olayım” dedik ve diyoruz.  
                                         ***
         Bendeniz bütün imkânlarımı zorlayarak ülkemi gezip görmeye çalıştım. Yedi bölgeyi dolaştım. Doğusunu, batısını, kuzeyini güneyini gezdim. Seksen bir ilin en az yetmişine yakını gezip görme hazzını yaşadım.
         Yorulmadım, doymadım, usanmadım.
         İmkânım olsa ilçe ve köylerini bile gezerim bu cennet vatanın.
                                         ***
         28 Haziran’da okulların tatil olması nedeniyle eşim, kızım, damadım ve torunum Zeynep Miray’la birlikte sabahın köründe yola çıktık. Malatya, Sivas, Tokat, Amasya üzerinden hısımlarımın ikamet ettiği Boyabat’a geldik. Daha sonra Sinop, Amasya, Karabük, Safranbolu oradan da Ankara’ya, Ankara’dan da dokuz günlük bir gezi sonucunda Kayseri üzerinden evimize döndük.
         Gördüğümüz yerleri resmettik.
         İllerden geçerken o ilde yaşayan gönül dostlarımızı aradık, hal, hatır sorduk özlediğimiz seslerini duyduk.

                  KASTAMONU’LU ŞERİFE BACI  

         Yazımın girişinde bu vatanın güzelliğinden eşi ve benzeri olmadığından bahsettik.
         İsterseniz bu vatanın nasıl vatan olduğunu da bir bakalım. Bu vatanı bizlere canlarını, kanlarını vererek vatan kılan kahramanlarımıza bakalım. Bu kahramanlarımızdan Kastamonulu Şerife Bacı’ya bakalım. 
         “Vatanın bağımsızlığı namusumuzdur” idraki içerisinde 1921 yılının dondurucu bir kış gününde İnebolu’dan Kastamonu’ya kağnı ile mermi taşırken donarak şehit olan, kocasını da Çanakkale’de şehit veren yirmi bir yaşındaki bir çocuk annesi Kastamonulu Şerife Bacının Kastamonu Hükümet Binasının tam önündeki o muhteşem anıtına bakalım.
Kastamonu’ya gelinirde insanın milli duygularını şaha kaldıran, gözlerini yaşartan bu görkemli anıtı görmemek İngiliz Franklin Bouillon’un “Bizimle uzlaşmaya bakın. Çünkü kağnı kamyonu geçemez” dediği o mermi yüklü kağnıyı görmemek olur mu?..
Bu kağnıyı görüp de bu anıtta canlandırılan Şerife Bacı’yı eğitimci şair ve yazar değerli dostum, sevgili kardeşim Fazıl Ahmet Bahadır’ın destanlaştırdığı “Kastamonulu Şerife Bacı” başlıklı o muhteşem şiirini hatırlamamak olur mu?..
İsterseniz bu muhteşem şiiri hazmede, hazmede okuyalım. Okuyalım da bu vatanın nasıl vatan olduğunu bir kere daha anlayalım. Çünkü o şiir o hadiseyi cilt cilt nesirlerden daha iyi anlatıyor.
İşte o şiir:
  
KASTAMONULU ŞERİFE

İnebolu Limanı’ndan
Kastamonu Kışlası’na yol gider.
Kamyonlarla yarışır,
Umut yüklü kağnılar
Dizilir, kol kol gider.
Kağnıların başında
Kimi genç, kimi yaşlı
Kimi ak tülbentli,
Kimi ak saçlı.
Öküzlere gah yalvaran
Gah kızan,
Gözlerinde inat
Yüreklerinde iman
Kadınlar yürür gider.

Gök alçalmış yere doğru
Bulutlar değiyor dağlara,
Havada kar kokusu.
Yükünü alınca kağnısı
Bir kucak ot yaydı
Mühimmatın üstüne;
Düzeltip özene bezene
Yatırdı bebeğini.
Gayri daha kıymetliydi kağnısı
Bir yükü, bir de yavrusu.
Islanmasın, üşümesin diyerek
Sarıp sarmaladı çulu, keçeyi.
Besmele çeke çeke
Koşup öküzlerini
Sürüp gitti gidenlerin peşine   
    
              1                                                                                  

İnebolu Limanı’ndan
Kastamonu kışlasına yol gider.
Beyazdır dağlar, tepeler
Kar inceden tipiler.
Umutlar sarpa sarar
Cümle alem bilir ki:
Bu kağnılar,
Zamanında gidemezse yerine
Bugün gider, yarın gider, dün gider;
Vatan gider, namus gider, din gider…

Yağış durdu ikindide
Akşam, çekti ayaza.
Kar aydınlığında uzarken gece
Kıpır kıpırdı dudakları.
Tekrar tekrar  okuyordu 
Bildiği duaları.
Menzil ırak, yol uzun
Sıska öküzler yorgun.
Az kala bayırın başına,
Korktuğu geldi başına
Sustu ağlayan tekerler.
Duruverdi o anda
Yerle gök arasında
Canlı bildiği ne varsa,
Uzaklarda yürüyen
Kamyonların dışında.

              

Nemrut ateşlerinde
Yandı Şerife.
Sızlayan ayakları,
Mosmor elleri yandı.
Önüne koştu kağnının,
Olmadı ardına dolandı.
İtti, çekti, arkalayıp dayandı.
Fersiz gözlerinde öküzlerinin
Çaresizliği gördü.
İki damla yaş süzüldü gözünden
Dondu, yere düşmeden.
Issız dağların başında
Gecenin bir yarısı
Cebelleşirken canıyla,
Birbirine karıştı
Duası, bedduası.
Aşmazsanız bu bayırı
Haram olsun bu toprağın
Otu, çiçeği, çayırı!
Zehir olsun
Ak köpüklü pınarların suları!
Kımıldadı öküzler.
Kımıldadı,
Yer ile gök arasında
Canlı bildiği ne varsa. 
  
              3

Dinledi çulun üstünden
Yavrusu uyuyordu.
“Kağnı da senin” dedi.
“Ulu Tanrım!
Yükte senin, yavru da ”
Uzanıverdi usulca,
Örtü oldu
Çulun, keçenin üstüne.
Yavaş yavaş uyuşurken her yeri
Gelip gitti kulağına
Anasının ninni söyleyen sesi.
Kutlanmış bir düş gördü.
Düşünün bir yerinde,
Kalpaklı bir baş gördü.
Birden gıcırdadı binlerce teker
Sökün edip alaca şafaklardan
Kamyonları ezip geçti kağnılar.
Uyanmadı bir daha
Düşünde kaldı Şerife
Sonsuza kadar.

Kastamonu Kışlası’nda
Bir bebek sesi,
Şaşkına çevirdi herkesi.
Bakıp bakıp kucağında durana
Kimseye aldırmadan
Ağlıyordu dağ gibi adam.
Bir ayet indi gönlünden, diline
Tesbih oluverdi dudaklarında.
Döndü yönünü kıbleye,
Okuyup üfledi bebeğe
“ Ölüden diriyi çıkartan Allah ”
 “ Zafere işaret ” dedi komutan.
Mehmetler bir ağızdan:
“Zafere işaret” dediler “İnşallah!” 

                                  ***
Bizde yazımızı yazarken gözyaşlarımızı tutamadığımız bu muhteşem
dizelerin sonunda “İnşallah” diyoruz destanlar Şairi değerli kardeşim Fazıl
Ahmet Bahadır.
Hiç endişeniz olmasın bu mübarek insanların kanları ve canlarını vererek tapusunu aldığı bu mübarek topraklar her zaman ve her zeminde Şerife Bacılar, Nene Hatunlar, Seyit Onbaşılar ve Mustafa Kemal’ler çıkaracaktır inşallah...
Yeter ki onlara layık nesiller olalım.
Bu cennet vatanı canımızdan aziz kılalım.
İşte bütün mesele orda…

Mehmet Şükrü Baş (08 Temmuz 2013)

 1943 de Elazığ'da doğan Mehmet Şükrü baş, Elazığ Adalet Komisyonu Yazı İşleri Müdürü olarak çalıştı ve 1998 de emekliye ayrıldı. 
Daha çok şiirleriyle tanındı. "Sarıkamış'ta O Gece" adlı şiiri Doç.Dr.Burhan Tarlabaşı tarafından bestelendi ve Şebnem Kısaparmak tarafından CD'ye aktarıldı. Halen bazı mahalli gazetelerde ve internet sitelerinde yazı ve şiirleri yayınlanmaktadır.                                            

5 Temmuz 2013 Cuma

Atatürk'ü Dünya Anladı, Biz Anlamadık

Atatürk’ü Putin Anladı, Çin Anladı Biz Anlayamadık!

Yazdır
Prof. Dr. Taciser Onuk                       

1976 yılında UNESCO tarihinde ilk ve tek 152 üyenin oy birliği ile onayladıkları belge şöyledir; 
  “ATATÜRK KİMDİR;  ATATÜRK ULUSLAR ARASI ANLAYIŞ, İŞ BİRLİĞİ, BARIŞ YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ ÜSTÜN BİR KİŞİ, OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR INKILAPÇI, SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER, İNSAN HAKLARINA SAYGILI, DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ, BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYRIMI GÖSTERMEYEN, EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI, TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU.”
 
   Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından sadece Türk ulusu için değil,tüm insanlık için bir onur simgesi olarak tanımlanan, ulusumuz için gerçek bir aydınlanma öncüsü, bağımsızlık, barış, özgürlük, mutluluk ve hukuka saygı gibi evrensel değerleri kişiliğinde bütünlemiş yüce Atatürk, 20. yy’ dan 21. yy’ a manevi varlığını sürdüren tek liderdir. ‘En büyük eserim’ dediği Türkiye Cumhuriyeti, her yönüyle ileriye dönük, temelinde ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık kavramları olan büyük bir toplumsal değişim, dönüşüm ve gelişim projesidir.
 
  Ulus olarak daima birlik, bütünlük ve dayanışma içinde olmak salt devletimizin değil, kültürümüzün de temel özelliklerindendir. Bu anlamda Cumhuriyet, toplumu oluşturan insanların duyuş, düşünüş ve davranış birliği anlamına gelen kaynaştırıcı ve birleştirici nitelikteki ‘Kültür ‘ temeli üzerinde yükselen bir yönetim biçimidir ve başarısı da kültürün gelişmişliği ile doğru orantılıdır.
 
  ‘Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür(1930)’diyen Atatürk, ulusal kültürümüzün her öğesinde ulusumuzun çağdaş dünya ile bütünleşmesini, Cumhuriyetle birlikte kültürümüze kazandırılan çağdaş değerlerin diğer uluslarla paylaşılmasını sağlayıcı adımlar atmış, pek çok konuda pek çok ülkeye örnek olmuştur.
 
  Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyetinin hedefi, kadın – erkek bütün dinamikleriyle, ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmaktır.
 
  Kültürün evrenselliği, bilim, deney, gözlem, yaratıcılık ve teknoloji yoluyla kazanılabilir. Bir toplumun kendine özgü yaptığı, yarattığı her nesne kültürünü, uygarlık kavramı ise bir toplumun yükselebildiği kültür düzeyini gösterir, anlatır.
 
  Bir ulusun yaşama biçimi, aynı zamanda o ulusun kimliğinin ve kişiliğinin de canlı belgeleridir.  Aynı zamanda, toplumu oluşturan bireyler arasındaki farklılık ya da değişimleri belirleyen en önemli etken de kültürdür.  Kültür, tüm canlı varlıklar gibi sürekli değişim halindedir. Ancak bu değişimin niteliği ve hızı toplumdan topluma farklılıklar göstermektedir. Farklılıkları belirleyen ana unsur yüce Atatürk’ün ifade ettiği kültür tanımındaki hedefleri amaçlayan ve özümseyen toplumlarda daima olumlu yönde gelişmekte, aksi durumlarda ise toplumun kültürel kimlik ve kişiliğinin hızlı biçimde yozlaşmasına neden olmaktadır.
  Bir toplumun gelişmişliğinin göstergesi durumunda olan ulusal kültürün kendine özgü niteliklerini yitirmeden çağdaş boyutlar kazanması, ancak o toplum bireylerinin ortak çaba, ortak bilinç ve ortak irade güçleri ile gerçekleşebilir.
 
  Binlerce yıllık kültür ve uygarlık birikiminin önemini, köklü kültürümüzle toplumumuzun birleştirici güçlü içyapısı ve aynı zamanda zengin manevi alt yapısını vurgulamak, çağdaş dünya ile bütünleşmesini sağlamak amacıyla Atatürk 1931 yılında Türk Tarih Kurumunu, 1932’ de Türk Dil Kurumunu kurmuş, Türkçe’nin sadeleşmesi ve zenginleşmesi için çalışmalar başlatmıştır. Bu kurumlara ilave olarak Anayasamızın 134. maddesi uyarınca 2876 sayılı kanunla 1983 yılında Atatürk Kültür Merkezi ve Atatürk Araştırma Merkezi olmak üzere tüzel kişiliğe sahip dört bilim kurumundan Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu oluşturulmuştur.
 
  2002 Ocak – 2006 Ocak tarihleri arasında ilk kadın başkanı olmaktan büyük onur ve gurur duyduğum Atatürk Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi’ nin (AYKAKM) amacı, milli varlığımızın milli gücümüzün gelişmesinde ve devamında Türk Kültürünü Atatürkçü düşünce, ilke ve devrimleri doğrultusunda bilimsel yoldan incelemek araştırmak ve bir bütünlük içerisinde tanıtmak, yaymak, yayınlamak Türk Ulusu ve Dünya kültürleriyle buluşturmaktır.
 
  Bu amaçla kurumda, süreli süresiz yayınlar yapılıp ulusal ve uluslar arası kongre, konferans, sempozyum, panel, bilim ve eğitim projeleri gerçekleştirilmiştir.
 Aralık 2002’ de Ankara’da gerçekleştirilen, “Cumhuriyetten Günümüze Türk Kültürünün Dünü Bugünü ve Geleceği” konulu beşinci Türk kültürü uluslar arası kongre çok olumlu yankılar uyandırmıştır. Kültürümüzü oluşturan 16 konu başlığı altında ayrı kitaplar yayınlanmıştır.
  Atatürk’ün vasiyeti olan Türk kültürünün dünya kültürlerine etki ve katkıları ise, Cumhuriyet döneminde tüm boyutlarıyla altıncı Türk kültürü kongresinde (aralık 2005) ele alınmış, dünyadaki varlığı kanıtlanmıştır. 
 
Kongre sonuçlarından bazı alıntılara göre;
 
 Dünya uluslarının dillerinde yaklaşık 12.000 kelime bulunan Türkçe, bugün dünyada en yaygın altıncı dil konumundadır. Türk şair ve yazarlarının verdiği birçok eser başka dillere çevrilmiş, dünya literatürüne katkıda bulunmuş, Türk tarihçilerinin Türk tarihiyle ilgili araştırmaları birçok ulusun tarihini aydınlatmaya yaramıştır.
 
Gazi Mustafa Kemal Paşanın önderliğinde kazanılan Türk İstiklal Savaşı ve yaptığı devrimler, Gandi ve Nehru gibi önemli liderleri etkilemiş, sömürge imparatorlukları bünyesinde olan birçok ulusun, özellikle de doğu uluslarının uyanması ve bağımsızlıklarını kazanmalarında etkili olmuştur. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti bugünkü varlığını Atatürk devrimlerinden esinlenerek korumuştur. 
Atatürk, Avrupa dışında Cumhuriyet kuran tek lider’dir. İslam dünyasında laik demokratik devlet düzenlerinin kurulmasında, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti iyi bir örnek olmuştur. Günümüzde ise İslam devletlerine model olarak Türkiye önerilmektedir.
 
Kongre döneminde Çin Büyükelçiliği Kültür Müsteşarıyla yaptığımız bir görüşmede, “Çin’ in gelişmesindeki en önemli etkenlerden birisi Atatürk’tür. Bizim eğitim sistemimize göre ilköğretim öğrencilerimize dünya çapında dört büyük lider öğretilmekte ve bunların başında Atatürk gelmektedir” sözleri beni çok etkilemiştir. 
“Atatürk’ü nasıl öğretiyorsunuz?” soruma karşılık Müsteşar, “Atatürk’ü ders kitaplarındaki metinlerle tanıtıp, Türkiye’nin emperyalist saldırganlara karşı Atatürk’ün önderliğinde Ulusal Kurtuluş Savaşını nasıl kazandığını, tüm dünyanın ezilen halklarına da nasıl örnek olduğunu anlatıyoruz. Üzerinde önemle durduğumuz konu, O’ nun en zor zamanlarda her türlü olanaksızlıklara karşın yılmadan nasıl böyle bir mucize yaratabildiğini, özellikle de mücadele ruhu, düşünce sistemi ve beyin gücünü çocuklarımıza öğretmeye çalışıyoruz. Bugün bizim eğitim sistemimizde ve felsefemizde başarı için mutlaka bir çıkış yolu bir alternatif vardır, sorunlar karşısında pes etmek yoktur, çünkü Atatürk pes etmedi ve kazandı.” demiştir.
 
Bu sözler karşısında özellikle son yıllarda, Atatürk’ü ve düşüncelerini unutturma adına her türlü çabayı gösteren vefasız bir toplumun bireyi olarak çok etkilenmiş ve utanmıştım.
 
Diğeri, kongre nedeniyle Ankara’ ya gelen ve Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin’in danışmanlarından, aynı zamanda da bir gazeteci olan Sn. Zorap ile görüşmemizdir. 
Zorap’ ın ifadesine göre Putin, Atatürk’e hayrandır. Atatürk’ün yaptıkları, Kurtuluş Savaşındaki başarıları ve yoktan var ettiği Türkiye Cumhuriyeti  çok önemli bir örnek’ tir ve  çalışma masasının üstündeki pek çok kitap Atatürk’ le ilgilidir. 
 
Putin’ in Atatürk’ ün düşüncelerinden ve başarılarından çok etkilendiğini ve yararlandığını duymak utamadığım ve etkilendiğim diğer bir anıdır.
 
Atatürk’ü Putin ve Çin anladı biz neden anlayamadık, neden bu günlere geldik sorusunun yanıtını bir başka yazımda açıklamaya çalışacağım.

Prof. Dr. Taciser Onuk          

Başbakanlık Atatürk Yüksek Kurumu     
Atatürk Kültür Merkezi Önceki Başkanı