9 Mart 2013 Cumartesi

ERMENİ YALANLARINA SAHİP ÇIKANLAR

ERMENİ YALANLARINA SAHİP ÇIKANLAR
TERÖRÜ BESLEYİP BİZE KARŞI KULLANANLARDIR
 Nazif KURUCU (*)
         Ülkemizdeki Ermeniler ve kendilerini Türk saymayan hiçbir unsur bırakın soykırımı, hiçbir kötü muamele görmemişlerdir. Osmanlı kurulduğu yıllardan ve özellikle genişlediği asırlardan başlayarak; azınlıkları Türklerden üstün tutmuştur. Anadolu’da Selçuklu eserleri çok! Onlardan önce ve sonra kurulan Türk ve Türkmen beyliklerinin bıraktığı eserler de bol. Fakat Osmanlı padişahları tarafından yaptırılan kalıcı eserler, nadirattandır. Pek az Türk kökenli paşa veya vezir olabilmiş; onlardan bazıları kendi doğdukları beldelere, bir cami veya külliye kurmuş olabilir. Bunlar, iki elin parmaklarını geçmez. Saraylarda yaşayanlar ve en üst düzeyden en alta kadar hizmet edenlerin hiçbiri (Birkaç Bolulu aşçı yamağı dışında) Türk değildir. Ermenidir, Rum’dur, Sırp’tır, Arnavut’tur, Arap, Zenci ve başkalarıdır. Fakat çoğu özellikle Türklerden seçilmemiştir. Orhan Bey’den sonraki hemen hiçbir padişahı Türk analar doğurmamıştır. Devletin sahibi olan ve asıl yükü çeken Türklerin niçin ihmal edildiği tahmin edilebilir. Rahmetli ve büyük insan Osman Bey ve oğlu, kuruluştan önce diğerlerinin çadır komşularıydı. Tüm çadırlılar birbirine eşitti; beyin eteğini öpmezler ve önünde secdeye kapılmazlardı. Birbiriyle şakalaşır, eksiğini de söyleyebilirlerdi.
Oysa azınlıklar yalnızca el etek öpmeyip, secdeye de kapanıyorlardı. “Padişah veya veliahtlar Türk kızıyla evlenirse; o gelininin akrabaları çevrelerine bir üstünlük sağlar” endişesi de etkili oldu mu? Bilinemez. Belki de“Anadolu ve çevresinde yeni Türk Beylikleri kurulur” korkusu, Türklerin Osmanlıda üçüncü sınıf halk muamelesi görmesinde etkili olmuştur. Özellikle Karaman Beyliği’ni fethetmek, Osmanlı’ya çok zorluk çıkardı. Fatih Sultan Mehmet bir seferinde Karaman’a giderken; Yalvaç’ın Örkenez(Bağkonak) köyüne uğramış. Cami yapılması için biraz altın bırakmış; eski toprak damlı cami o zamandan. Hadim’e uğradığında ise; atından terli inip su istemiş; bir Yörük kızı kendisine tasla su getirmiş. Fakat üzerine çam yaprakları ufalamış. Padişah onu dökmüş. Kız yeni verdiği suya da çam yaprakları övelemiş. Üç beş kez böyle olunca; padişah kızıp nedenini sormuş. Güzel kız; “Sultanım terlisin; yavaş iç de hastalanma diye yaptım” demiş. Memnun olan Fatih, ellerini Yüce Mevla’ya açıp:“GÜZELİNİZ FARİMESİN-ÇAMLARINIZ KURUMASIN!” duasını etmiş. O yüzden, HADİM VE TAŞKENT çamları her zaman koyu yeşildir. Güzelleri de kolay yıpranmaz ve çirkinleşmez. Keşke yüce Fatih, o kızcağızla evlenseydi. Evlenseydi de, Osmanlı; Karaman Beyliğinin halkını her fırsatta uzak diyarlara sürmeseydi! Bir zamanlar Anadolu’da otlayan koyunların yarısı Karaman Beyliği ovalarındaymış. *Denizli’nin Çameli ilçesinde kaymakamlık yaptım. Oranın adı, eski haritalarda Karaman olarak yazılır. Köyceğiz Beylerinin bu dağlık topraklarına, buradan dan  halk götürülerek yerleştirilmiş. Cumhuriyete kadar, toprak sahibi beylerin eciri- kölesi olmuşlar.   *Kıbrıs’taki Türk halkının çoğunun kökenleri de Karaman beyliği ahalisidir.  *Mustafa Kemal Paşa’nın dedesi KIZIL AHMET, Bulgar ve diğer anasır çeteleriyle savaşmak için arkadaşlarıyla dağlara çıkmış. Orada kalmış. Onun ve Kızıllar denen sülalenin kökeni de, Rumeline Karaman’dan oralara göçürülmüş. Halkı boşaltılarak Karaman Beyliğinin yeniden problem çıkarması böylece engellenmiş. Asıl tehlikeli olan; Ermeni, Rum, Arap ve diğer azınlıkların sakınca yaratma ihtimali yok sanılmış! Önemli makamlar ve ayrıcalıklar hep onlara verilmiş.  Belki bunda Rum ve Ermeni’lerin yabancı dil bilmeleri de etkili olmuştur. Bu ihtimal pek az. Türk çocukları da sarayda ve Enderun’da eğitilip yabancı dil öğrenir ve yetiştirilebilirdi. Böyle bir şey yapılmamış.
Batılar ve bütün dünya devletimize saldırdığında; Ermeniler, Rumlar, Araplar ve diğer unsurlar, içimizden ve arkamızdan vurdular. “Ermeni ve Rumların, camilere doldurup yaktığı Türklerin ve köylerin intikamı alınmak istenir de zarar görürler endişesiyle” devlet onları korumalı bölgelere göndermiş. Bu hicret sırasında zarar görenlerin şimdi dünyayı bize kışkırtıp; tahrik etmeleri kıymet bilmezliktir. Dışarıdaki Ermeniler, sömürgecilerin tuzaklarına alet olmasalar; daha kazançlı çıkarlar. Bizden korkup birlikte saldırmak isteyen büyüklü-küçüklü küffar, onları maşa olarak kullanıyor. İslam dünyasına karşı sürdürdükleri Haçlı cinayetlerini, yeniden Türklüğün üzerine yoğunlaştırmak istiyorlar.   
            Mizansen budur. Osmanlı’nın koruyup yücelttiği her anasır; Türk halkını ve devletini haritadan silmek için Haçlılara yalakalık yapıp iftiralar geliştirerek tahrikçiliğin peşindeler. Bundan kendileri zararlı çıkar.
Birçok batılı parlamento, düzmece yasalarla tarih yazma küstahlığını gösteriyor. “Emeni soykırımı olmadı” diye yazan ve hatta sokakta fısıldayan kardeşlerimizi hapislerde çürütmeye kalkıyorlar. Ermeni soykırımı iddiasının yalan olduğunu, onlar da biliyorlar! Amaçları bu bahanelerle bize saldırmak, soymak ve yok etmektir.Yöneticilerimiz, ona göre önlem geliştirsin. nazifkurucu@hotmail.com

(*) Yazar, Avukat, E.Milletvekili,İdareci 

Hayli den hayli kalınlaştı yobazlık yeniden,                          
Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü.
Kara bir kinle taassup pusudan çıktı yine,
Yurdu şahane cehalet yeni baştan bürüdü.
--  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder