30 Kasım 2012 Cuma

"KADIN SIĞINMA EVLERİ" ÇÖZÜM MÜ?


“KADIN SIĞINMA EVLERİ” ÇÖZÜM MÜ?   

YA DA ÇÖZÜMÜN NERESİNDE?

ADIM KADIN adlı tiyatro oyunuyla, Simurg Tiyatro Oyuncuları; belki de ilk kez bir tiyatroda kadına şiddeti, töre cinayetlerinin yarattığı sonuçları, Kadın Sığınma Evlerine sığınan ve oradan çıkan kadınların akıbetini hem dramatize ediyor, hem de komedi özellikleri taşıyan parodilerle gündeme taşınıyor.
“Adım Kadın” ı AGİKAD (Ankara Girişimci Kadınlar Derneği) Başkanı İnsaf Kılıç ile ünlü yönetmen Neşet Erdem birlikte yazdılar. Beş yıl önce ilk defa sahnelenen oyun, 4 Kasım günü
Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney Sahnesi’nde ful salon sergilendi. Şu zamanda tiyatro  salonlarını doldurmak zaten adeta mucize… İlgiyle izlenen oyunda oyuncular bol bol alkış aldı.
Ben bu kadar alkışlanan bir oyun izlediğimi hatırlamıyorum. Oyunun bitiminden sonra oyunun yazarlarını ve oyuncuları kutlamıştım. Yine de kutluyorum.
Daha sonra oyununun yazarlarından ve oyuncularından (AGİKAD Başkanı) İnsaf Kılıç'la kısa bir söyleşide bulunduk. Sizlerle paylaşıyorum.
-Sayın Kılıç, oyun ilk kez ne zaman yazıldı ve oynandı?
-“Sayın Kara, biz bu oyunu ilk 2007 de tamamladık ve Devlet Tiyatrolarının sahnelerinden birinde de temsil ettik”.
-Oyunla ne amaçlandığını anlıyoruz. Ama bunu sizden duymak daha uygun olacak.
-“Sayın Kara, bilindiği gibi aileler toplumun, dolayısıyla milletin temel taşlarıdır. Aileler yapısal olarak ne kadar sağlam olursa, toplum da o kadar sağlıklı olur. Bu da hepimizin beklentisidir. Kadına şiddet, töresel olgu ve cinayetler; ailelerimizi çökerten, parçalayan, toplumda derin yaralar açan kötü sonuçlar doğurur.
Bunlar, kadınlarımızı beklenmedik sıkıntılara itmekle kalmıyor, çocuklarımızı ve onların geleceğini de karartıyor. Hiçbir suçu olmayan nice masum yavrulara,  psikolojik bunalımlar yaşatabiliyor. Evet, bir yanda annelerin, öte yanda çocukların bunalımı, dramı... Yazık oluyor.
Biz oyunumuzda bunlara değinmekle birlikte, maruz kaldıkları olaylar nedeniyle “Kadın Sığınma Evleri” ne düşen kadınlarımızın durumunu da ele aldık. Çünkü, Çankaya Kadın Sığınma Evinde bulunduk. Oradaki kadınlarımızın durumlarını inceledik. Sığınma evinden çıkan kadınları da izledik. Adım Kadın adlı eserimiz bu bilgilerle doğdu.
Sığınma evinden çıkan kadınlara iş bulunamıyor, iş bulunuyor adapte olamıyorlar. Ücretler düşük, kiralar yüksek… Velhasıl sorunlar dizi dizi… Ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Bazı kadınlar ise, akrabaları ya da eşleri tarafından izleniyor, tekrar işkenceye, hatta ölüme varıyor yolları…
Biz diyoruz ki, kadın sığınma evleriyle iş bitmiyor. Sığınma evlerinden çıkan kadınların da sorunlarına da çareler aranmalı, çözümler bulunmalı ve uygulanmalıdır.
Her şeyden önce, her nasıl olacaksa, kadınlarımızı ve onlarla birlikte çocuklarımızı da perişan   eden,ulusumuzun temel direği ailelerimizi parçalayan kadına şiddeti önleyecek, törenin sorun yaratmasını engelleyecek; önlemler dizisini planlayıp, uygulanmasını nasıl sağlayabiliriz?
Bu konu üzerinde ülkeyi yönetenlerce mutlaka durulmalıdır.
Aileleri korumak ve geliştirmek için , “T.C.Anayasası” nda bazı hükümlerin bulunduğunu da hatırlatmak isteriz” dedi.
*
T.C.Anayasası
I.Ailenin korunması
Madde 41 – Aile Türk toplumunu temelidir.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar. 

29 Kasım 2012 Perşembe

"MUT"LULARMIŞ

MERSİN'İN "MUT" İLÇESİ BÜYÜK OLMALI

EĞER İKTİDARDA RAHMETLİ ECEVİT OLSAYDI;
BUNLARIN ÇOĞUNLUĞU SOKAKLARA DÖKÜLÜP
MUTLULUK ŞARKISI SÖYLERLERDİ(!).


25 Kasım 2012 Pazar

ALMANYA EKONOMİDEN MEMNUN DEĞİL


ALMANYA DÜNYANIN 4.EKONOMİSİNE SAHİP
Ama yine de ekonomik gidişten hoşnut değiller

AB Ülkelerinin tamamında bu yıl durgunluk vardı. Fakat, içlerinden Almanya geleceğe yine de umutla bakıyor.

Almanya’nın bazı yayın organlarında yer alan açıklamalara göre;

Almanya, dünyanın 4.GSYİH (nominal) ve 5.GSYİH (PPP) dir.
Euro bölgesi gayrisafi yurtiçi hasılası yılın 3.çeyreğinde  % 0,1 düştü.
Yıllık karşılaştırmaya gelince Almanya’nın gayrisafi yurtiçi hasılası yılın 3.çeyreğinde % 0,9 yükseldi.
Fransa, Almanya’nın ihracat da en büyük hedefi ama yatırımca Moody’s ‘e göre kredi derecelendirme notunda düşüklük meydana geldi.
Bir bütün olarak bu üçüncü çeyrekte iç piyasada talep değişikliği olmadı.
İthalatta 1,0 artış olurken, ihracat aynı dönemde 1,4 oranında arttı.
Sanayi siparişleri Eylül ayında yılın en düşük seviyesinde oldu.
İleriye yönelik göstergeler GSYİH (gayrisafi yurtiçi hasıla)’nın büyümesinde yavaşlama olacağını gösteriyor.

Alman Hükümeti, yılın 4.çeyreğinde  % 1’lik, 
2012 yılı için toplamda % 0.8 büyüme bekliyor.                                                                                                                                                                                                                                             

19 Kasım 2012 Pazartesi

Eflatun'un "Devlet" inden


EFLATUN'UN "DEVLET" İNDEN

    ...Eğrilerin en önemli özelliği doğru olmadan DOĞRU GÖRÜNMEKTİR. En büyük eğrilikleri işlerken adı en doğru adama çıkar. İşlediği suçlardan biri ortaya çıkarsa, güzel sözler söyleyerek herkesi suçsuzluğuna inandırır. Gerekirse zenginliğine, gücüne ve dostlarına güvenerek zor kullanır, eğriliklerini doğru olarak kabul ettirir. Düşmanına ve doğru kişilere karşı üstünlük sağlar, kazanç sağlar, zenginleşir, çevresine iyilik eder. Çevresi kalabalıklaşır. Böylece eğrileri savunanlar çoğalır, her yönde etkin bir kişi olur, iyi bir hayat sağlar. Tanrılara bol bol tantana ile kurban keser.
    Doğru adam ise; doğruları savunduğu, eğrileri ortaya çıkardığı için baskı görür. O zaman doğru olarak değil, doğru görünmek gerektiğini anlar. Böyle kişiler eğriler tarafından, EĞRİ OLMAKLA  suçlanır. Çoğunluk eğri olduğundan veya eğrilik güç kazandığından DOĞRU ADAM eğrilikle tanıtılır. Doğrular pasifize edilmiş olur.
    Maharetleri EĞRİ OLUP ADINI DOĞRUYA ÇIKARMAKTIR.
    Kötülüğe akın akın gider insanlar,
    Rahattır, yakındır kötülüğün yolu,
    Erdemin ise alın teri koymuş önüne tanrılar.
    *
    EFLATUN (PLATON) ; M.Ö.427- M.Ö.347 yıllarında yaşamış ünlü Yunan filozof ve  matematikçisidir.


    ZARAFET

    Büyüklerce cihanda, aciz aldatmak dirayettir,
    Yalan söylemek onlarca,
    Güya bir zarafettir.
    *
    Şair Eşref
    ---------------

    CEHALET

    Bu kadar cehalet, ancak tahsil ile mümkündür.
    *
    Sakallı Celal

16 Kasım 2012 Cuma

ATATÜRK / Nusret Kebapçı yazdı


ATATÜRK

Şöyle bir soru sorsam…
Toplum olarak Atatürk’ü…
Onun ilkelerini…
Gerçekleştirmek istediği devrimleri…
Atatürk’e düşmanlık edenlerin kimler olduğunu ve bunu neden yaptıklarını…
Cumhuriyet öncesi ve sonrası çıkarılan gerici isyanların amaçlarını öğretebiliyor muyuz?
Aslına bakarsanız öğrettiğimiz söylenemez…
Neden öğretemediğimize gelince, bu konuda biraz geriye giderek anımsatmada bulunalım, ne dersiniz…
Yıl 1949, Türkiye ABD ile bir eğitim anlaşması imzalıyor…
O anlaşma ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın tepesinde 4’ü Amerikan, 4’ü Türk 8 yetkili bulunuyor tabi ABD büyükelçisinin konumunu da unutmamak gerekiyor…
İşte bu komisyon, bizim tüm eğitim politikalarımızı daha açıkçası hangi derste neyin ne kadar öğretileceğine karar veriyor…
Yani neredeyse 1949’dan sonra Atatürk çok yüzeysel bir şekilde öğretilir hale geliyor…
Çünkü;
Batılı devletler Kurtuluş Savaşı’yla yenilmenin acısını asla unutmamaktadır…
Ve o gün gerçekleştiremedikleri Sevr’in uygulanabilmesi için hemen her fırsattan yararlanmaktadırlar…
Böyle olunca Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet ve ulus devlet haliyle en önemli hedefleri haline geliyor…
Ve bu hedeflerinden hiç vazgeçmemektedirler…
Bugün ülke içinde tartışılan konulara bakın, hemen tamamında ulus devlet ve kimliğin tartışma konusu yapıldığını göreceksiniz…
Dolayısıyla ülkemizde yaşanan saflaşma da ulus devletten yana olanlarla emperyalist işbirlikçileri arasında yaşanmaktadır.
Ne tartışılıyor bu gün esas olarak…
En başta ana dilde eğitim, elbette yanı sıra kamuda anadilde hizmet ve anadilde savunma hakkı…
Peki, hemen her konuda örnek alınan batı ülkelerinde, örneğin anadilde kamu hizmeti türünden bir uygulama var mı?
Ya anadilde eğitim…
Açıkça söylüyorum, asla böyle bir uygulama yok.
Ama ısrarla ülkemizin dil birliği konusu tartışmaya açılmakta ve bu yolla ulus kimliğimiz parçalanmaya çalışılmaktadır…
Aslına bakarsanız türban benzeri faaliyetleri de bununla birlikte değerlendirmek gerekiyor…
Çünkü kılık kıyafet devriminin amacı da toplumda görünürdeki etnik ve dinsel farklılıkları geri plana atarak en azından toplumun bir araya gelmesi sağlanarak ulus meydana getirmekti…
Biliyorsunuz hedef ulus kimliği parçalamak olunca ister istemez etnik ve dinsel kimliklerin kılık kıyafetle ortaya çıkması ve toplumda bu yönde kutuplaşma yaratması isteniyordu…
Ancak tüm çabalarına karşın istedikleri başarıyı sağlayamadılar, ancak vaz da geçmediler işte bu kez sıra tekke ve zaviyelerde…
İstiyorlar ki ulus kimliği kalksın, toplum her türden tarikat ve cemaatin cirit attığı bir hale gelsin
Tabi bu durumda Cumhuriyet kalır mı?
O da son bulsun…
Sonrasında kurulacak devletin adı bile zaman zaman tartışılıyor kimi yeni Osmanlı diyor, kimi ise Büyük Anadolu Devleti…
Bunlar hem ulus devlet değil, hem de adında Türk’te yok…
Sözün özü…
Hedefte en başta ATATÜRK ve ulus kimlik bulunduğuna göre birleşme ve mücadelenin yolu da Atatürk ve ulus kimlik olmak zorundadır…
Yani ya birleşmeden yana olunacak ya da parçalanmadan…
Ortası yok!
                            

                                NusretKebapçı

13 Kasım 2012 Salı

YAŞAM VE MÜCADELE


YAŞAM VE MÜCADELE

Gazali’nin bir sözü vardır; ’Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için dünyadakiler birbirlerini kırıp geçiriyorlar.’ Gazetelerin üçüncü sayfaları  birbirini öldüren insanların haberleriyle dolu. Nedenlerine bakıyorsunuz çoğu zaman koca bir ‘HİÇ’. Son bir yılda suçlu sayısı 785 bini geçmiş. Bir anlık öfke ve… Neden bu hale geldik? Neden umutlarını yitirdi bu toplum?

Oysa umut, insanların öteki insanlarla düşünce ve duygu birliği içinde gerçekleştirebilecekleri bir arayış içinde hareket etmelerinden doğar. Umutsuzluk ise suskunlaşmanın, dünyayı yadsımanın ve dünyadan kaçışın bir biçimidir. Ancak kaçış bir çözüm değildir. Ortam ne kadar kötü olursa, adaletsiz olursa olsun bu umutsuzluk değil, aksine umut nedeni olmalıdır. Çünkü adaletsizliğin tanımayı reddettiği insan, dursuz duraksız bir arayışa girmelidir. Mücadele etmeli ve bir çıkış yolu bulmalıdır. Kendisi kurmalıdır belki de düzeni, adaleti. Unutulmamalıdır ki umut, kolları kavuşturup beklemek değil, ona ulaşmak için mücadele etmektir.

Peki nasıl? Öncelikle sorunların farkında olmalıyız. Nedir ülkenin içinde bulunduğu durum? Nedir bu sorunların kökenleri? Hepsini irdelemeli ve bir araya gelerek ülkemize, bizlere bunları yapanlarla savaşmalıyız. Topla-tüfekle değil elbette. Aklımızla, birliğimizle ve de kalemlerimizle. ’Kalem kılıçtan keskindir.’

Yaşananları unutturmamalıyız. Zira zamanın bizi her gün biraz daha unutkanlaştırdığı kesin. Zulmü meslek edinenlerin güvencesi de bu zaten. Oysa unuttukça eksiliyoruz durmadan. Güç belleğimizde saklıdır. Unutmaz, unutturmazsak yani geçmişte yaşananları bilir ve bunlardan gerekli çıkarımları yaparsak bugünün güçlüleri bizler olacağız. Ve bu güçteki insanlar bir araya geldi mi onları yıkacak hiçbir güç bulunamayacaktır.

Koşu zorlu bir koşudur. Ama unutulmamalıdır ki, koşullar ancak mezara girmekte direnenler için zordur. Suskunlaşmayalım ve mezara tıkılanlardan olmayalım.    

ARZU KÖK

SİLEMEZLER GÖNLÜMDEN














SİLEMEZLER GÖNLÜMDEN

Dilimi bağlasalar, anmasam hiç ismini,
Gözümü dağlasalar, görmesem hiç resmini.
Silemezler gönlümden Atam, ne Cumhuriyeti, ne seni...

Ordulu Şair Ali

11 Kasım 2012 Pazar

Ey Türk Gençliği/ M.Halil Arık'ın kaleminden


Ata Gençliğe Yeniden
Sesleniyor:
EY TÜRK GENÇLİĞİ!…

Sana görev vermiştim!...
Her durumda;
koru Cumhuriyeti; demiştim…
Umarım unutmadın…
Birgün, bağımsızlık ve Cumhuriyetin düşerse dara;
               ne beni, nede bana benzer birini ara…
Çareni kendin yarat!...
İzle beni; ben nasıl düştümse yola;
               çareyi; kendinde ve  millette ara..
"Çaresizim!" deme sakın….  çaresiz değilsiniz…
Ç a r e;   s i z s i n i z !…
                              ****
B i l i y o r u m …Toplum sağır;
Yüklendiğin görev ağır;
                 hele bu günlerde işin zor,  çok daha ağır!..
F a r k ı n d a y ı m… Sabrın taşıyor!…
                 ülkendeki hain sayısı, kontenjanı aşıyor!...
Unutma…;  görev senin, sende şimdi bu sancak;
Bu sancak; senden sonrakine; kusursuz ulaşacak…
Anamızsa bu toprak; namusumuzsa vatan,
Görev devri bitmeyecek;
                 sonsuza dek sürecek!…
Şunu bil!…
Hiç bir durum, benimkinden çok daha kötü değil..
Yeter ki, "sol memenin altındaki cevher kararmasın"
Yeter ki umut;  gençlikten mahrum kalmasın
Gün gelir de; gerekirse yine bir 19 Mayıs;
                korkuyu yen; kuşkuyu at!..
Haine ve düşmana inat;
        De ki; "Söz konusu Vatan'sa gayrisi teferruat!.."
Derim ki;
        Durmak; düşmektir; susmaksa; büyük kabahat!..
Mazeret kabul etmem çağdaş Cumhuriyet adına!..
Durma gel.. hemen şimdi;
                 sen de katıl bağımsızlık safına.
"Özgürlük, bağımsızlık benim karakterimdir."
Eğer uymuyorsa bu kalıp senin yapına;
Helal etmem hakkımı;
                 el pençe divan durup gelme kapıma!…
                                  ****
Dahilde ve hariçte; zafere ulaşırsa
                                         kötülük sahipleri;
İçinde bulunduğun şartı-şurtu düşünme,
Özgürlüğün uğruna, durma!.. atıl ileri..
Desem ki.. Daha beteri;
                  Düşman girdi yurduna,
                  Orduların dağıldı, kaleler düştü bir bir…
                  İş başında olanlar, aymaz, sapkın da olur,
                  Hatta, daha kötüsü, hayınlık bile yapar,
                  Üç beş dolar uğruna, vatanı da satarsa….
                  Şahsi çıkarlar için işbirliği yaparsa..!.
                  Hele bunlarda yetmez, sultanlığa kalkarsa!..
Ateş sarar her yanı,
                  Bir korku sarar halkı… Yüreklere kor düşer...    
                                           ****
Derim ki; işte o gün; gençliğe güvenerek;
                 Görev acil; yeni bir 19 Mayıs gerek!..
 Görev bekleme benden;
 Görevin sahibi sensin;
                 Artık sen; bir Mustafa Kemal’sin!...
Görevini unutma, tarihte olmaz yoktur;
                 Her ülkenin haini sanılandan da çoktur!..
Gerçeği görmelisin, durum gerçekten acı!..
Birincil görev senin;
Çare sende: Yüreğinde kurtuluşun ilacı!..

Ey Türk genci!;
“Bağır bağır bağırıyorum!..”
 Koru emanetimi, Sur borusu çalıyorum!..
 D e k i!… Daha bitmedi!...
                  Terk etmedi sevda..
 "Kararmadı sol memenin altındaki cevahir."
 Deme ki bitti her şey!…
Çaresiz durum yoktur!…
Çare uzakta değil,
                 “Damarlarındaki, asil kanda mevcuttur!…”
https://mail.google.com/mail/u/0/images/cleardot.gif

8 Kasım 2012 Perşembe

ATATÜRK'Ü DOĞRU ANLAMAK


ATATÜRK’Ü DOĞRU ANLAMAK VE ANLATMAK
Dr. Sakin ÖNER                                                                                                                    
                                         
20. yüzyıl; ilk yarısında dünyayı bloklara ayıran, milletleri ve insanları birbirine düşman eden ideolojilerin, ikinci yarısında iflas edip, ideologları, sivrilen liderleri ve kobaylarıyla sahneden çekildiği bir yüzyıldır.
Lenin, Stalin, Gandi, Nehru, Churchill, Eisenhower, Roosevelt, De Gaulle, Mao, Hitler, Mussolini ve Franco gibi liderler; komünizm, faşizm, nazizm ve Maoculuk gibi ideolojiler, eserleri ve isimleriyle sahneden çekilip, tarih sayfalarındaki yerlerini aldılar.
Ve 21. yüzyıla girdiğimizde, 20. yüzyıldan geriye tek lider ve düşünce ayakta kalmıştır: Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu
 Mustafa Kemal Atatürk ve onun düşünce sistemi.
Dönemin ABD Başkanı
 Bill Clinton iki binli yıllara girilirken yaptığı  milenyum konuşmasında bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: “ Hiç şüphe yoktur ki, yüzyılın tek devlet adamı, Mustafa Kemal Atatürk’tür.”
Atatürk’ün bu sürekliliğinin ve ayrıcalığının çeşitli sebepleri vardır.
  • Atatürk çok yönlü bir liderdir. Asker, devlet kurucu, politikacı ve devrimcidir. Fikir adamı, edebiyatçı, dilci, yazar ve hatiptir. Düşündüklerini bizzat uygulayan ve ilk örneklerini ortaya koyan, bir eylem adamıdır. Kısacası, bir liderde bulunması gereken özelliklerin çoğuna sahiptir. Çağdaşı olan liderlerde ise, ancak ondaki özelliklerin biri veya birkaçı bulunmaktadır.
  • Atatürk’ün düşünce sistemi, statik ve dogmatik değil, dinamiktir. Bu düşünce sistemi, günün şartlarına göre değişiklik gösterir. Çünkü, Atatürk’ün rehberi, belli kalıplar ve tabular değil, akıl ve bilimdir. Pozitif ilmin gerçeklerine aykırı düşünce ve uygulamaların, onun düşünce dünyasında yeri yoktur. Atatürk düşüncesi çağdaş ve evrensel olmayı hedef gösterdiği için, Yunus Emre’nin “ Her dem yeniden doğarız/ Bizden kim usanası” dediği gibi, her dönemde yenidir, diridir, canlıdır. Bu yüzden, Atatürk düşüncesi, fanatizmi değil, esnekliği benimser. 1932 yılında Türk Dilinin Tedkik Cemiyeti’ni kuran ve dilde sadeleştirme, özleştirme çalışmalarını başlatan Atatürk’ün, bir müddet sonra bu çalışmaların aşırılığa kaçtığını ve dili anlaşılmaz bir hale getirdiğini görünce, bundan vazgeçerek Güneş-Dil Teorisi’ni gündeme getirip Türkçeleşmiş kelimelere sahip çıkması, bunun en güzel göstergesidir.
  • Atatürk, zamanında durmasını bilen, isteklerini aklının ve mantığının önüne geçirmeyen, realist bir liderdir. Hitler gibi, bütün dünyaya hâkim olmaya kalkmamış, Kurtuluş Savaşı sonunda doğduğu şehir Selanik’in milli sınırlarımızın dışında kalmasını içine sindirerek milletini tehlikeli maceralara sürüklememiştir.
  • Atatürk, insana değer veren, bireyi öne çıkaran, kadını toplumun temel taşı kabul eden, halkını yücelten  halkçı bir liderdir.
  • Halkına her alanda önderlik eden, ona uygarca yaşamayı öğütleyen, tahta başına geçip öğretmenlik yapan, başta kadın eğitimi olmak üzere herkesi okumaya ve öğrenmeye yönelten eğitimci bir lider, bir başöğretmendir.
  • Atatürk, sadece kendi toplumu ve ülkesi için değil az gelişmişlikten ve emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmaya çalışan bütün mazlum ülkelere yol gösteren eşsiz karizmaya sahip bir liderdir. Bu nedenle o, ulusal değil, uluslararası bir liderdir. Oluşturduğu model, ülke sınırlarını aşmış evrensel bir nitelik kazanmıştır.
                   ATATÜRK BİRLEŞTİRİCİ VE BÜTÜNLEŞTİRİCİDİR 
Atatürk, birbirine farklı ve zıt görünen tutum ve davranışların, düşünce ve eylem planında sentezini gerçekleştirmiş
 birleştirici ve bütünleştirici bir liderdir.
Şöyle ki;
— Atatürk
 milliyetçiolduğu kadar, insanlık sevgisi yüksek olan bir liderdir.
— Milli
kültür kadar, evrensel kültürü de benimser.
— Uygarlık konusunda
 ilerici, çağdaşlaşma konusunda devrimci olduğu kadar, ulusal özelikleri koruma anlamında modern bir muhafazakârdır.
— Hedefleri ve ülküleri açısından
 idealist ve romantik; akla ve bilime önem vermesi yönünden de gerçekçidir.
— Aslında, uygulamaları ile (banka kurması, çiftlik kurması, ziraat yapması, fabrikalar kurması) ekonomide özel
 teşebbüsçü olduğu halde, milli sermayenin oluşması nedeniyle yaşadığı dönemde devletçiliği benimsemiştir.
— Milli egemenliğin simgesi olan TBMM’ni açarak, Cumhuriyet rejimini getirerek
 demokrat bir insan olduğu halde, şartlar müsait olmadığından, Türkiye’yi çok partili hayata geçirmemiştir. Bunun için onu diktatör olarak değerlendirmek yanlıştır. 1925’te ve 1930’da iki defa Halk Fırkası’ndan ayrı birer parti kurdurması, fakat halkın henüz bu denemeye hazır olmadığını görünce kapatması, onun çok partili demokrasiye geçmek istediğinin somut göstergesidir. Onun, yeni devletin temellerini atarken ve devrimleri yaparken, diktatör gibi katı ve sert davranmasını doğal karşılamak gerekir. Çünkü, toplumlar eski alışkanlıklarını kolay kolay terk edip, yeniliklere uyum sağlayamazlar, direnirler.
— Atatürk hem
 laik, hem müslümandır. Atatürk “Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti de demektir. Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını sağlamıştır.” demektedir.
Kurtuluş Savaşı sırasında Balıkesir’de hutbe okuyan, halkın dinini öğrenmesi için hutbeleri Türkçe okutan, Kur’an’ı tercüme ve tefsir ettiren, ilk kez radyodan dinî yayın yaptıran, Ramazan aylarında ünlü hafızlarla Dolmabahçe’de Kur’an sohbetleri düzenleyen.”
İslâm dini, ilmin ve fennin ışığında incelendiği zaman, en büyük dindir.” ve “Yeryüzünün en büyük insanı Hz. Muhammed’dir.” diyen Atatürk, hem müslüman, hem laiktir. Atatürk’ün mücadelesi, dindarlarla değil, dini çıkarlarına alet eden din yobazlarıyladır. O, dini inançlara saygılı laikliği benimsemiştir.
Atatürk’ü ve onun düşüncesini dar kalıpların içine hapsetmek yanlıştır. Atatürk’ü değerlendiren ve tanıtan kişilerin çoğu, körlerin, tuttukları yere göre fili tarif etmeleri gibi, görmek istedikleri gibi göstermekte ve “Atatürk şucudur, bucudur” “şudur, budur” diyerek olduğundan farklı veya eksik tanıtmaktadırlar.
Görüldüğü gibi, Atatürk düşüncesi,
 geniş vizyonlu ve çok yönlüdür. Atatürk’ü ve onun düşüncesini iyice inceleyip araştırmadan, kendi ön yargılarımıza göre değerlendirirsek, hem yanlış yargılara varmış, hem de, aziz hatırasına büyük haksızlık etmiş oluruz.
                                        ATATÜRK DE İNSANDIR 
Tabii ki,
 Atatürk de insandır. Onun da duygusal anları, hassasiyet noktaları, özel yaşamı, yanlışları ve eksiklikleri vardır.
Ömrünü tamamlamış bir imparatorluktan bağımsız bir milli bir devlet, dört köşesi düşmanlarca işgal edilmiş bir vatandan özgür bir vatan, başta umudu olmak üzere her şeyini kaybeden bir milletten, yeni ve diri bir millet ortaya çıkaran, Cumhuriyeti ilan ederek egemenliği padişahtan alıp millete veren ve yaptığı devrimlerle milletini çağlar üzerinden aşırarak kısa sürede modern dünyanın uygar yaşantısıyla buluşturan bir insanı, olduğundan farklı göstermek, onu ve eserlerini küçültmeye çalışmak bir gaflettir, bir hatadır. Millete yapılacak en büyük kötülüktür.
Şu Çılgın Türkler” kitabının yazarı Turgut Özakman, kendisiyle yapılan bir röportajda “Biz dâhi yetiştiremedik. Dâhi nedir bilmiyoruz. Yalnızca bir dâhi çıkardık. Onu da, bilgisizliğimiz nedeniyle doğru yorumlayamıyoruz…” diyerek Atatürk’ü doğru anlayıp, anlatamadığımızı belirtmiştir.
Hepimiz biliyoruz ki, bugün Türkiye’nin İslam ülkelerinden, Afrika’dan, Balkan ve Doğu bloku ülkelerinden, Asya ülkelerinin çoğundan daha gelişmiş, daha ileri ve daha modern olmasını
 Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz. Onun için, Atatürk’ü doğru tanımak ve yeni yetişen nesillere de doğru tanıtmak zorundayız. Bu millî, insani ve vicdani bir sorumluluğun gereğidir.
O, ne sadece savaş meydanlarının kahramanı “
Gazi”dir, ne dayısının çiftliğinde kargaları kovalayan “Mustafa”dır, ne Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran “Kemal”dir, ne de milletine uygar dünyanın yolunu açan “Atatürk”tür. O, bunların hepsidir, o Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
O’nu, hayatının her dönemindeki özelliklerini, başarılarını ve düşüncelerini bir bütün olarak ele alarak ve bütün yönleriyle tanımak ve tanıtmak zorundayız.
                              ATATÜRK UNUTTURULMAK İSTENİYOR
Bir de, son yıllarda bu konuda oynanan haince bir oyun da,
 Atatürk’ün unutturulmak istenmesidir. Çünkü “hafıza-i beşer nisyan ile malüldür.” İnsan hafızası unutkandır. Bu yüzden, gündemden düşmesini istediğiniz konunun lehinde ve aleyhinde konuşmayacaksınız. Atatürk’ü sevmeyenlerin ve düşmanlarının son günlerde uyguladığı yöntemlerden biri de, budur. Bunun için, Atatürk’ü samimi olarak seven ve sayanların Atatürk’ü doğru tanımaları, ve tanıtmaları, şekli ve fiziksel özellikleri yerine düşüncelerini gündemde tutmaları, hedeflerini gerçekleştirme yönünde çaba göstermeleri gerekir.
Burada, şunu da belirtmekte yarar bulunmaktadır. Atatürkçü olduğunu öne süren bazı kişilerin, halktan kopuk ve halka tepeden bakan bir yaklaşımla ve halkın değerlerine yabancı bir tutumla Atatürk’ü ele almaları çok yanlış ve hatalı olmuştur. Sadece yakaya rozet takmakla, büstlerine çelenk koymakla, bazı şekle dayalı devrimlerini ön plana çıkarmakla, her konuşmada Atatürk’ü referans göstermekle Atatürkçü olduğunu zannedenlerin, Atatürk imajını yıprattıkları da bir gerçektir. Gerçek Atatürkçülük, onun kimliğini, düşüncelerini ve ilkelerini  doğru anlamak, yaşamak ve yaşatmaktır.
Atatürk, bütün mücadelesinde gücünü, mensubu olmaktan gurur duyduğu Türk milletinden almıştır. Bunun için, Türk milletinin birlik ve beraberliğini ve Türk vatanının bütünlüğünü, her türlü endişenin üzerinde tutmuştur. Bu yüzden, Türk milletinin ortak bir dil, kültür, sanat ve tarih etrafında bütünleşerek “Türk’üm” diyebilmenin mutluluğunu yaşamasını istemiştir. Vatan savunmasında, bu ülkenin doğulusu, batılısı, kuzeylisi, güneylisi birlikte savaşmış, vatan toprağına birlikte kanlarını dökmüştür. Kurtuluş Savaşı’nda bu vatanı birlikte kurtarmışlar, Türkiye Cumhuriyeti’ni birlikte kurmuşlardır. Bu gerçeklerden hareket eden Atatürk, Türk milletini “
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka, Türk milleti denir.” diyerek etnik değil, vatandaşlık ekseninde ifade etmiştir. O, milleti ve milliyetçiliği etnik kavramlar değil, kültürel kavramlar olarak benimsemiştir.
Dünya coğrafyasında stratejik bir konuşma sahip olan Türkiye, dün olduğu gibi, bugün de bazı dış güçlerin iştahını kabartmaktadır. Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya ve Ortaasya coğrafyasının geçiş noktasında, dünya enerji kaynaklarının önemli kısmına sahip olan bu bölgenin merkezinde yer alan Türkiye’nin mutlu, huzurlu ve müreffeh bir devlet olarak varlığını sürdürmesi, küreselleşen dünyanın süper güçlerinin işine gelmemektedir.
Bunun için, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve ulus devlet yapısını bozmak, milli birlik, beraberlik ve bütünlüğünü parçalamak için çok sinsi planlar yapılmakta, haince saldırılar
gerçekleştirilmektedir.Maalesef Türkiye’nin ve Türk milletinin düşmanı olan hain güçler, dün olduğu gibi bugün de yerli işbirlikçiler bulabilmektedir. Yıllardır, silahlı mücadele ile sonuç almayan bu hain güçler, şimdi de yeni bir senaryoyu ortaya koymuşlardır. Bu da, suni ayrılıklarla, binlerce yıl aynı vatanda, aynı kültür coğrafyasında, aynı inanç ikliminde yaşayan vatandaşlarımızı birbirine düşman ederek, kardeşi kardeşe vurdurtmaktır. Bunun için; Atatürk, Türk vatanı, Türk kimliği, üniter yapı,Türkçe, İstiklâl Marşı, Türk bayrağı hedef alınmaktadır. Bu yüzden, bugün milletçe daha çok birbirimizi sevmemiz, birbirimize sarılmamız ve kenetlenmemiz gerekmektedir.
Şunu kesinlikle unutmamalıyız ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinin düşmanlarının, milli birlik ve beraberliğimizi bozma, vatanımızı bölme ve rejimimizi değiştirme çabalarının karşısında en büyük engel Atatürk’tür. O’nun düşünceleri, ilkeleri ve inkılâplarıdır. Atatürk’ün, ilke ve eserlerine, düşüncelerine, Gençliğe Hitabesi’ne ve
 “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözünde ifadesini bulan birleştirici ve bütünleştirici milliyetçilik anlayışına saldırıların giderek yoğunlaşmasının ardındaki gerçek budur.
                 ATATÜRK’ÜN ETRAFINDA BİRLEŞMELİYİZ
Şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, bugün, her zamandan fazla Atatürk’e ihtiyacımız vardır.
Eserleriyle ve düşünceleriyle etrafında birleşeceğimiz ve bütünleşebileceğimiz tek liderAtatürk’tür.Artık Atatürk; dil gibi, bayrak gibi, İstiklâl Marşı gibi, vatan gibi, bizi etrafında birleştiren ve bütünleştiren milli odak noktalarımızdan biri olmuştur. Milli, manevi ve kültürel değerlerimiz etrafında gerçekleştireceğimiz birlik ve beraberlik ortamı, dış düşmanların ve onların yerli işbirlikçilerinin her türlü oyununu bozacaktır.
Bugün bir defa daha milletçe andığımız Büyük Önder Atatürk’ün yaptıklarını, söylediklerini ve direktiflerini bir defa daha gözden geçirmemiz, değerlendirmemiz ve yorumlamamız gerekmektedir. Göreceğiz ki, bizi 2000’li yıllarda güçlü, modern ve müreffeh bir Türkiye haline getirecek yol, Atatürk’ün açtığı, akıl ve bilimin rehberliğinde çağdaşlığın, aydınlık ve ışıklı yoludur. Bu yol, bizi, “
Bilgi Toplumu”nun ve uygar dünyanın saygın bir üyesi haline getirecek tek yoldur. Bu yoldan bizi ayırmak ve koparmak isteyenlere karşı koymak, Cumhuriyete, millî kimliğimize, millî varlığımıza, aziz vatanımızın bölünmez bütünlüğüne sahip çıkmak, her Türk’ün en kutsal görevidir. Çünkü, varlığımızın ve geleceğimizin tek kaynağı, bunlardır.
Kısacası,
 Yüce Önder Atatürk’ün düşünce sistemi; demokratik, laik, milli, çağdaş ve evrensel değerlerden oluşan dokusuyla, birleştirici ve bütünleştirici yapısıyla ve bilimsel doğruları esas alan anlayışıyla, Türkiye Cumhuriyeti’ni, ülkesi ve milletiyle sonsuza dek bölünmez bir bütün olarak yaşatacak en büyük güçtür.
Büyük Atatürk’ü, bugün bir defa daha bu duygu ve düşüncelerle, şükran ve minnetle anarken, eserine ve düşüncelerine milletçe sonuna kadar sahip çıkacağımızın sözünü veriyor ve “
Ne mutlu Atatürk gibi önderi olan yüce Türk Milletine!”diyor, hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum.