19 Mart 2016 Cumartesi

18 MART 1915 ÇANAKKALE ZAFERİ - Abbas Gökçe

18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi
                                                                        
ABBAS GÖKÇE
18 Mart Çanakkale Zaferini, milletimize Büyük Atatürk hediye etmiştir. Onun Türk Ulusuna kazandırmış olduğu bu büyük zaferin sonunda Türk bağımsızlık savaşı başlatılmış ve Türk Kurtuluş Savaşının temeli; Çanakkale'nin suları,  Conkbayırı ve Anafartalar'da atılmıştır.
Türk Milleti ,İstanbul'u da kurtarmış bulunan Atatürk’ü; ilkin Çanakkale Zaferi ile tanımış ve 19 Mayıs 1919'da O, Samsun'a çıktıktan sonra bağımsızlık savaşını başlatmış ve bu günün Büyük Türkiye’si      onun eseri olmuştur.
    Çanakkale’ye bütün dünya devletleri yüklenmiş olmalarına rağmen; onun askeri olan kahraman Türk Milleti ile birlikte o harikalar yaratarak mağrur düşmana lâyık olduğu dersi vermiştir. Bu dersi adı “ Çanakkale Geçllmez!..”
      Bu yalın tarihi gerçekler karşısında; onu ve onun vatana ve millete yapmış olduğu büyük hizmetlerini silmeğe kalkan bir zihniyet utanır mı bilmem?..

              ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

             Düşman sarmış her yanı, gökte kara bulutlar;
O yokluklar içinde kaybolmuştu umutlar!..

Yedi düvel birlikte yüklenmişler boğaza;
Aldırmadan mevsime, bakmadan kışa, yaza.

O amansız düşmanlar kıyımıza varmıştı;
Bomba, tüfek, top sesi her tarafı sarmıştı!..

Siperinde Mehmetçik; Allah, Allah sesi var;
Mühimmatı değildi, düşmanlarınki kadar!..

Kalpte vatan sevgisi, en büyük güçtü ona;
Bu uğurda şehitlik elbet bir hiçti ona!..

Al bayrağın üstünde şanlı yıldız ve hilâl;
Conk Bayırı, cephede yine Mustafa Kemal!..

Dokuz yüz on beş yılı ve martın on sekizi;
Bir ferahlık kapladı; yeri, göğü, denizi!..

Türk gücüyle inledi o gün mağrur düşmanlar,
Zafer marşı dinledi o gün mağrur düşmanlar...

Görmemişti tarihler böyle çetin bir savaş;
Yüz binleri püskürttük bir gecede arkadaş!

O yokluklar içinde harikalar yarattık;
Mağlup edip düşman›, cehenneme fırlattık!..

Kimi öldü denizde, esir düştü kimisi;
Düşmanları bir anda vurdu “Nusrat Gemisi”!..

Zafer öyle büyük ki, buna paha biçilmez;
Bütün dünya öğrendi “Çanakkale geçilmez!..”

Abbas GÖKÇE

17 Mart 2016 Perşembe

ÇANAKKALE'DEN ALDIĞIMIZ DERS

HASBİHÂL                                                              MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ  
                                                                            mehmet_sukru_bas@mynet.com  

                   ÇANAKKALE’DEN ALDIĞIMIZ DERS   

        18 MART bize çok şeyler öğretti.
          Ne kadar Türk,
          Ne kadar Müslüman,
          Ne kadar insan olduğumuzu öğretti.
          Çanakkale’nin bir destan olduğunu, destanların nasıl yazıldığını öğretti.
          Çanakkale bize Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını öğretti.
                                                        ***
          18 Mart 1915 tarihi Türk’ün yeniden var oluşu, yeniden dirilişidir. Bu tarih defnedilmek istenilen “Hasta Adam” olarak tabir edilen bir milletin yeniden can bulması, yeniden diriliş tarihidir.   
 İngiltere Başbakanı Winston Churchill kendisine yöneltilen “Çanakkale’yi geçebilecek misiniz?” sorusuna verdiği cevapta…
“Beş dakikada Çanakkale’yi geçer, beş çayını da İstanbul’da içeriz” diyerek Türk milletinin o tarihteki güç ve kuvvetinin ne kadar zayıf olduğunu gözler önüne sermektedir.
Çanakkale elinde tüfeği, tüfeğinde mermisi olmayan, ancak yüreğinde vatan ve millet sevgisi yanan bir neslin yedi düvele verdiği insanlık dersidir. Bu derste insanlık adına, hürriyet adına, demokrasi adına mangalda kül bırakmayan Avrupalıların ders alması gerekir ama onların çıkarları bütün değerlerin üzerinde olduğundan böyle bir olguyu göremezler.
Çünkü onlar insanlıktan, hak ve hukuktan bihaberdirler.
Onlar sadece istila eder, işgal ederler.
Demokrasi götürüyoruz palavraları ile bütün haklara tecavüz ederler.
                                              *** 
Avrupalıyı böyle özetledikten sonra gelelim Müslüman ülkelerine.
Arapların bizleri arkamızdan vurmasını bir tarafa bırakırsak onları en iyi Ömer Hayyam tarif etmektedir. Ömer hayam bir rubaisinde der ki!...

Bir elde kadeh, bir elde Kur’an
Bir işimiz helal, bir işimiz haram.
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kâfiriz ne tam Müslüman.

Bu tanımdan sonra dönüp de İslam ülkelerine bakalım. Bakalım hele kaç ülke kendi ayakları üzerinde insan gibi yaşamasını biliyor?
Hiç bakmayın göremezsiniz.
Hepsi biri birini boğazlamakla meşgul,
Tetiği çekende “Allahuekber” diyor, mermiyi yiyende.
Öldürende “Allahuekber” diyor ölende.
Köle ruhlu toplumlardır bunlar.
Ayaklarının üzerinde duramazlar. İlle ki birilerinin boyunduruğu altında yaşamaya alışkındırlar.
Bunların akılları fikirleri uçkurlarındadır.
Saddam’a tapan Irak halkı Amerika’nın attığı kementle Saddam’ın heykelini yıktıklarında Iraklıların attıkları sevinç çığlıkları o toplumun ne kadar dengesiz, ne kadar cahil ve ne kadar kör olduklarını göstermiyor muydu?...
Bu sadece bir örnektir.
Suriye’ye baktığımızda herkes Suriye’yi konuşuyor. Herkes Suriye’nin bütünlüğünden yana, herkes Suriye’nin yanında…
Ben bunu neye benzetiyorum biliyor musunuz?..
İnsanların bir cenazenin tabutu altına girmesindeki yarışa..
İşte bizim bu yüzden aklımızı başıma devşirmemiz, Allah korusun böyle bir hale gelmememiz gerekiyor.
Çünkü bu yanardöner coğrafyada düşenin dostu yoktur.
Parçalanmakta olan bir vatanın bütünleştirilmesi zor olur.
Özet olarak diyebiliriz ki tarihlerinde Atatürk gibi bir liderleri olmayan cumhuriyet’e düşman, demokrasiden haz almayan aklı fikri uçkurda ve çıkarlarında olan toplumların kendi hürriyetlerini yaşamaları asla mümkün değildir.
Onlar kula kul olmaktan hoşlanırlar. Bu yüzden Atatürk’ten ve onun kurduğu Türkiye Cumhuriyetinden haz almazlar.
Cumhuriyet rejimi ve demokrasi onların kölelik ruhunun önüne geçmeye yeterli değildir.
                                              ***
Gelelim 18 Mart’a…
Yazımızın girişinde de değindiğimiz gibi 18 Mart sadece vatanımızın kurtuluşu ile sınırlı değildir. 18 Mart aynı zamanda arımızın, namusumuzun, gönderde dalgalanan bayrağımızın, minarelerde okuduğumuz ezanların kurtuluşudur.
Eğer ki 18 Martta Çanakkale geçilseydi bu gün bayrak olmazdı gönderde, çanlar çalardı minarede, Ayşe’nin adı Suzi, Hasan’ın adı Hans olurdu.
Ne hürriyet ne istiklal olurdu.
Bize hürriyet ve istiklalimizi sağlayan o büyük lider Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının “Ben sizlere ölmeyi emrediyorum” emrine tereddütsüz itaat eden kınalı kuzuların ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Onlara minnettarız.
Onları unutmamamız, o ruhu yaşamamız bu duygularla sözde değil özde “Ne Mutlu Türk’üm Diyene…” dememiz gerekiyor. Dağlarda taşlarda bu ifadeyi silmemiz değil yeniden yazmamız ve yazdırmamız gerekiyor.
Çünkü istiklal ve hürriyetimizin reçetesi bu sözün özündedir.

Mehmet Şükrü Baş (19 Mart 2016)