30 Kasım 2016 Çarşamba

Söz Yazarı ve Şair "ŞAKİR SUSUZ", 26 Kasım 2016 - Cumartesi Günü Ankara'da Vefat etti.

SÖZ YAZARI, ŞAİR: "ŞAKİR SUSUZ"
Abdullah Çağrı ELGÜN

Yozgat/Akdağmadeni/Oluközünün serin dağlarında doğan SUSUZ’u İLESAM’da bir şiir dinletisinde tanıdım. Yakışıklı, iyi giyinen giydiğini kendisine yakıştıran yiğit bir Türkmen şairiydi. Bana şiir kitabını takdim ederken, bir dörtlük okumayı da ihmal etmedi.
Dostluğumuzun ilk adımları böyle başladı. Sonraki günlerde gittiğimiz Şiir şölenleri, İLESAM’daki şiir faaliyetleri ve her aktiviteye katılmada gösterdiği gayreti de bizi bir birimize daha da yaklaştırdı.
Benim hafta sonları Kayseri’ye gidip gelmelerimdeki olay ve durumları hemen telefon ile nakleder: “Çağrı, biliyor musun neler kaçırdın. Bak sana anlatayım!..”diyerek konuya kahkahalar ve neşe içinde  haftalık  geçen olayları heyecanla naklederdi.
Her yazdığı şiiri birkaç kişi ile mütalaa etmeden görücüye çıkarmaz, çok çok kafasını meşgul eden bir durum olduğunda mutlaka beni arar ve bana bu konuyu danışmak ve mütalaa etmek istediğini belirtirdi. 
Bazan ben kendisini aradığımda da: “Nerdeyim biliyor musun? Ben Oluközü’ndeyim. Bağların bahçelerin arasında dinleniyorum. Burada küfür küfür rüzgar esiyor. Temiz hava bol gıda: yoğurt, süt…Oooo!.. daha neler!..” derdi
Şiirlerinin tashihi, eleştirisi, eksikliği konusunda asla bir kompleksi yoktu. Şu bölümü olmamış, şurasını şöyle düzeltelim dediğimizde de mutlak dikkate alır. Düzeltir yeniden bana okur, bir eksik var mı diye tekrardan sorar ve şiirini biraz daha düzenleyeceğini veya bir kaç hafta ay geçmesini bekler veya tamamlamış hisseder ise bir besteciye taktim edeceğini söyleyerek ayrılırdı. Son zamanlarda kendisine Mustafa Nevruz SINACI’ya bir site yaptırmış orada şiirlerini ve kitaplarını tanıtmaya çalışıyordu. Kendisi de hanımı da rahatsızlanmıştı; fakat buna rağmen hastalığından asla söz etmez, yakınmaz, bunları bir dert gibi görme alışkanlığını hiç görmedim.
Şen şakrak, hayat dolu, adam gibi bir adam olan SUSUZ, düşündüğünü hiçbir şekilde söylemekten çekinmez, düşündüğü gibi yazar, yazdığı gibi de düşünür, realist bir şairdi. Şiirleri Karacoğlan, Gevheri, Aşık Ömer, Seyrani tarzlarını yansıtsa da şiirlerindeki açıklık, candan ve düşündüğü gibi açık saçık söyleyişi açısından bakıldığında, daha çok devrimizin KARACOĞLAN’ı diyebileceğimiz bir tarzı yansıtmıştır.

Şiirlerinde güzelliklere, güzellere, sevgiliye ve beşerî AŞK’a duyduğu özlem yaşayan şairlerce biraz aşırı karşılansa bile SUSUZ gerçekçidir. Onun çekinecek, gocunacak, korkacak ve ürkecek bir tarafı yoktur. Ne ise odur. Düşündüğünü yazmaktan, yazdıklarının arkasında durmaktan asla çekinmez. Doğru, dürüst ve fiiliyat adamıdır. Gördükleri güzellere iltifat etmekten, övmekten, ona anında yakışan, öven, cezbeden bir şiir yazmaktan ve hemen oracıkta muhataba okumaktan asla çekinmez. Samimiyet yüklü, sözü, özü bir, mert ve civan bir şairdir.
Herkes ile olmasa bile değerli bulduğu, değer verdiği bay ve bayanlara yaklaşmak isteği, onlar ile sohbet ve görüşlerini çekinmeksizin iletme tavır ve davranışı kendisini tanımayan bazı cahil, kıskanç ve ondan daha eksilikler için yanlış anlaşılsa bile pek aldırış etmez. Hak bildiği yolda adım adım ilerlemekten çekinmeyen gerçek bir insan ve rint bir şairdi…

Kendisini, rahmet ve minnetle yad ediyorum. Türk Edebiyat tarihi, Türk Edebiyatı, İLESAM ve üyesi bulunduğu kuruluşlar çok değerli, bir şairini, edebiyat insanını yitirmiş olmanın bahtsızlığını, her vakit duyacak ve her vakitte hissedecektir…
Türk Edebiyatının ve tüm şair ve yazarların başı sağ olsun diyor, kendisine Allah’tan rahmet yakınlarına ve sevenlerine baş sağlığı diliyorum.







10 Kasım 2016 Perşembe

A T A T Ü R K - Rasim Köroğlu

ATATÜRK

Uygarlık denilen yüce hedefe,
Varmayı öğretti bize Atatürk.
Çağdaşlık yolunda şana, şerefe,
Ermeyi öğretti bize Atatürk.


İşgal edilince yurdun her yanı,
Bin düşmanı yendi Türk'ün bir canı,
Alıp ele yeni baştan vatanı,
Kurmayı öğretti bize Atatürk.


Biri hilal oldu, biri yıldızı,
Bayraklaştı yurdun oğulu, kızı,
Bayrağımız için al kanımızı,
Vermeyi öğretti bize Atatürk.


İlkeleri birer sarsılmaz kaya,
Devrimler yapıldı arka arkaya,
Dostluğu barışı milli halkaya,
Örmeyi öğretti bize Atatürk.


Umutla bakarken gelecek güne,
Bağlanıp kalmadık geçmişe, düne,
Kafayı daima ilime, fen’e,
Yormayı öğretti bize Atatürk.


Bilimin ışığı açarken yolu,
Bilgiyle ışıdı şu Anadolu,
Sevgiyle öksüzü, yetimi, dulu,
Sarmayı öğretti bize Atatürk.


Çokları düşündük, bakmadık aza,
Hizmet için koştuk hep yurdumuza,
Kadın, erkek her gün omuz omuza,
Durmayı öğretti bize Atatürk.


Eğitim verirken yaşlıya, gence,
Gençler oldu yarın için güvence,
Okullar bir demet, çocuklar gonca,
Dermeyi öğretti bize Atatürk.


Bilimde, teknikte kalmadık geri,
Harcadık emeği, akıttık teri,
Cehalet denilen paslı çemberi,
Kırmayı öğretti bize Atatürk.


Yollar yapılırken ovaya, dağa,
Kalkındı ülkemiz baştan ayağa,
En önde koşarak gelecek çağa,
Girmeyi öğretti bize Atatürk.


Yaşatacağız biz seni elbette,
Bu canlar durdukça kemikte, ette,
Tüm güzellikleri Cumhuriyet'te,
Görmeyi öğretti bize Atatürk.

Rasim KÖROĞLU

6 Ağustos 2016 Cumartesi

GÖRDÜKLERİMİZ (ŞİİR - HALİL SOYUER)

GÖRDÜKLERİMİZ
                                           ---İsmail KARA---
Ünlü şair Halil Soyuer (1921-2004)’in bir şiiri dikkatimi çekti.
Ve bu gün köşemi o şiire ayırıyorum. İşte o şiir:”Gördüklerimiz”:


Siyasette menfaat dönemi başlayalı
Kıçlarında pislikle gezen insanlar gördük
Bu mukaddes vatanın yüce itibarını
Ayak altına alıp ezen insanlar gördük

Ezen insanlar gördük attığı imzasını
(R) diye savunuyor alfabenin (A) sını
Vatanın bağrındaki şu terör belasını
İnsan hakları diye yazan insanlar gördük

Yazan insanlar gördük bin derdi bir gösterip
Rüşvetin beylerine evinde yer gösterip
Milletin gözyaşını alnında ter gösterip
Memleketin işini bozan insanlar gördük

Bozan insanlar gördük yalan beyanlarıyla
Gülenleri izledik şehidin kanlarıyla
Mehmetler vatan borcu öderken canlarıyla
Onlara diş bileyip kızan insanlar gördük

Kızan insanlar gördük polisin coplarına
Milyarlar sığdırdılar pantolon ceplerine
Gizli yerlerindeki menfaat kaplarına
Dolar resimlerini çizen insanlar gördük

Ezen insanlar gördük fakiri fukarayı
Ne çabuk da buldular rüşvet ile arayı
İğrenç tırnaklarıyla kanatarak yarayı
İhanetin bağını çözen insanlar gördük

Çözen insanlar gördük iplerinden grevi
Enflasyon ateşiyle yaktılar her bir evi
Vatanı savunurken en mukaddes görevi
Yapanlara saldırıp kızan insanlar gördük

Kızan insanlar gördük (Yes) ile (Mersi) ile
Okullarda okuyup devletin bursu ile
Ekranlardan taşarak militan hırsı ile
Devletin aleyhinde gezen insanlar gördük

Artık yeter SOYUER lafı uzattın fazla
Millet kan ağlıyorken bunlar oynuyor sazla
Siyaset ipindeki bir yığın hokkabazla
Milletin derisini yüzen insanlar gördük



19 Mart 2016 Cumartesi

18 MART 1915 ÇANAKKALE ZAFERİ - Abbas Gökçe

18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi
                                                                        
ABBAS GÖKÇE
18 Mart Çanakkale Zaferini, milletimize Büyük Atatürk hediye etmiştir. Onun Türk Ulusuna kazandırmış olduğu bu büyük zaferin sonunda Türk bağımsızlık savaşı başlatılmış ve Türk Kurtuluş Savaşının temeli; Çanakkale'nin suları,  Conkbayırı ve Anafartalar'da atılmıştır.
Türk Milleti ,İstanbul'u da kurtarmış bulunan Atatürk’ü; ilkin Çanakkale Zaferi ile tanımış ve 19 Mayıs 1919'da O, Samsun'a çıktıktan sonra bağımsızlık savaşını başlatmış ve bu günün Büyük Türkiye’si      onun eseri olmuştur.
    Çanakkale’ye bütün dünya devletleri yüklenmiş olmalarına rağmen; onun askeri olan kahraman Türk Milleti ile birlikte o harikalar yaratarak mağrur düşmana lâyık olduğu dersi vermiştir. Bu dersi adı “ Çanakkale Geçllmez!..”
      Bu yalın tarihi gerçekler karşısında; onu ve onun vatana ve millete yapmış olduğu büyük hizmetlerini silmeğe kalkan bir zihniyet utanır mı bilmem?..

              ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

             Düşman sarmış her yanı, gökte kara bulutlar;
O yokluklar içinde kaybolmuştu umutlar!..

Yedi düvel birlikte yüklenmişler boğaza;
Aldırmadan mevsime, bakmadan kışa, yaza.

O amansız düşmanlar kıyımıza varmıştı;
Bomba, tüfek, top sesi her tarafı sarmıştı!..

Siperinde Mehmetçik; Allah, Allah sesi var;
Mühimmatı değildi, düşmanlarınki kadar!..

Kalpte vatan sevgisi, en büyük güçtü ona;
Bu uğurda şehitlik elbet bir hiçti ona!..

Al bayrağın üstünde şanlı yıldız ve hilâl;
Conk Bayırı, cephede yine Mustafa Kemal!..

Dokuz yüz on beş yılı ve martın on sekizi;
Bir ferahlık kapladı; yeri, göğü, denizi!..

Türk gücüyle inledi o gün mağrur düşmanlar,
Zafer marşı dinledi o gün mağrur düşmanlar...

Görmemişti tarihler böyle çetin bir savaş;
Yüz binleri püskürttük bir gecede arkadaş!

O yokluklar içinde harikalar yarattık;
Mağlup edip düşman›, cehenneme fırlattık!..

Kimi öldü denizde, esir düştü kimisi;
Düşmanları bir anda vurdu “Nusrat Gemisi”!..

Zafer öyle büyük ki, buna paha biçilmez;
Bütün dünya öğrendi “Çanakkale geçilmez!..”

Abbas GÖKÇE

17 Mart 2016 Perşembe

ÇANAKKALE'DEN ALDIĞIMIZ DERS

HASBİHÂL                                                              MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ  
                                                                            mehmet_sukru_bas@mynet.com  

                   ÇANAKKALE’DEN ALDIĞIMIZ DERS   

        18 MART bize çok şeyler öğretti.
          Ne kadar Türk,
          Ne kadar Müslüman,
          Ne kadar insan olduğumuzu öğretti.
          Çanakkale’nin bir destan olduğunu, destanların nasıl yazıldığını öğretti.
          Çanakkale bize Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığını öğretti.
                                                        ***
          18 Mart 1915 tarihi Türk’ün yeniden var oluşu, yeniden dirilişidir. Bu tarih defnedilmek istenilen “Hasta Adam” olarak tabir edilen bir milletin yeniden can bulması, yeniden diriliş tarihidir.   
 İngiltere Başbakanı Winston Churchill kendisine yöneltilen “Çanakkale’yi geçebilecek misiniz?” sorusuna verdiği cevapta…
“Beş dakikada Çanakkale’yi geçer, beş çayını da İstanbul’da içeriz” diyerek Türk milletinin o tarihteki güç ve kuvvetinin ne kadar zayıf olduğunu gözler önüne sermektedir.
Çanakkale elinde tüfeği, tüfeğinde mermisi olmayan, ancak yüreğinde vatan ve millet sevgisi yanan bir neslin yedi düvele verdiği insanlık dersidir. Bu derste insanlık adına, hürriyet adına, demokrasi adına mangalda kül bırakmayan Avrupalıların ders alması gerekir ama onların çıkarları bütün değerlerin üzerinde olduğundan böyle bir olguyu göremezler.
Çünkü onlar insanlıktan, hak ve hukuktan bihaberdirler.
Onlar sadece istila eder, işgal ederler.
Demokrasi götürüyoruz palavraları ile bütün haklara tecavüz ederler.
                                              *** 
Avrupalıyı böyle özetledikten sonra gelelim Müslüman ülkelerine.
Arapların bizleri arkamızdan vurmasını bir tarafa bırakırsak onları en iyi Ömer Hayyam tarif etmektedir. Ömer hayam bir rubaisinde der ki!...

Bir elde kadeh, bir elde Kur’an
Bir işimiz helal, bir işimiz haram.
Şu yarım yamalak dünyada
Ne tam kâfiriz ne tam Müslüman.

Bu tanımdan sonra dönüp de İslam ülkelerine bakalım. Bakalım hele kaç ülke kendi ayakları üzerinde insan gibi yaşamasını biliyor?
Hiç bakmayın göremezsiniz.
Hepsi biri birini boğazlamakla meşgul,
Tetiği çekende “Allahuekber” diyor, mermiyi yiyende.
Öldürende “Allahuekber” diyor ölende.
Köle ruhlu toplumlardır bunlar.
Ayaklarının üzerinde duramazlar. İlle ki birilerinin boyunduruğu altında yaşamaya alışkındırlar.
Bunların akılları fikirleri uçkurlarındadır.
Saddam’a tapan Irak halkı Amerika’nın attığı kementle Saddam’ın heykelini yıktıklarında Iraklıların attıkları sevinç çığlıkları o toplumun ne kadar dengesiz, ne kadar cahil ve ne kadar kör olduklarını göstermiyor muydu?...
Bu sadece bir örnektir.
Suriye’ye baktığımızda herkes Suriye’yi konuşuyor. Herkes Suriye’nin bütünlüğünden yana, herkes Suriye’nin yanında…
Ben bunu neye benzetiyorum biliyor musunuz?..
İnsanların bir cenazenin tabutu altına girmesindeki yarışa..
İşte bizim bu yüzden aklımızı başıma devşirmemiz, Allah korusun böyle bir hale gelmememiz gerekiyor.
Çünkü bu yanardöner coğrafyada düşenin dostu yoktur.
Parçalanmakta olan bir vatanın bütünleştirilmesi zor olur.
Özet olarak diyebiliriz ki tarihlerinde Atatürk gibi bir liderleri olmayan cumhuriyet’e düşman, demokrasiden haz almayan aklı fikri uçkurda ve çıkarlarında olan toplumların kendi hürriyetlerini yaşamaları asla mümkün değildir.
Onlar kula kul olmaktan hoşlanırlar. Bu yüzden Atatürk’ten ve onun kurduğu Türkiye Cumhuriyetinden haz almazlar.
Cumhuriyet rejimi ve demokrasi onların kölelik ruhunun önüne geçmeye yeterli değildir.
                                              ***
Gelelim 18 Mart’a…
Yazımızın girişinde de değindiğimiz gibi 18 Mart sadece vatanımızın kurtuluşu ile sınırlı değildir. 18 Mart aynı zamanda arımızın, namusumuzun, gönderde dalgalanan bayrağımızın, minarelerde okuduğumuz ezanların kurtuluşudur.
Eğer ki 18 Martta Çanakkale geçilseydi bu gün bayrak olmazdı gönderde, çanlar çalardı minarede, Ayşe’nin adı Suzi, Hasan’ın adı Hans olurdu.
Ne hürriyet ne istiklal olurdu.
Bize hürriyet ve istiklalimizi sağlayan o büyük lider Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının “Ben sizlere ölmeyi emrediyorum” emrine tereddütsüz itaat eden kınalı kuzuların ruhları şad, mekânları cennet olsun.
Onlara minnettarız.
Onları unutmamamız, o ruhu yaşamamız bu duygularla sözde değil özde “Ne Mutlu Türk’üm Diyene…” dememiz gerekiyor. Dağlarda taşlarda bu ifadeyi silmemiz değil yeniden yazmamız ve yazdırmamız gerekiyor.
Çünkü istiklal ve hürriyetimizin reçetesi bu sözün özündedir.

Mehmet Şükrü Baş (19 Mart 2016)

4 Şubat 2016 Perşembe

S E V G İ - Neşet ERTAŞ

SEVGİ

Yüzün güzelliği özün coşkusu
İnsanı var eden sevgidir sevgi
Yaşama sevinci yürek tutkusu
Gönlü yar eden sevgidir sevgi

Sevgi dolsun badelere içelim
Sevgiler ekelim sevgi biçelim
Sevgi dünyasına yalan giremez
Sevgiyi bilmeyen dosta eremez

Perdelidir dostluk herkes giremez
Perdeyi kaldıran sevgidir sevgi
Sevgi dolsun her nefeste içelim
Sevgiler ekelim sevgi biçelim
       
Neşet Ertaş
(1938- 2012)