8 Kasım 2012 Perşembe

ATATÜRK'Ü DOĞRU ANLAMAK


ATATÜRK’Ü DOĞRU ANLAMAK VE ANLATMAK
Dr. Sakin ÖNER                                                                                                                    
                                         
20. yüzyıl; ilk yarısında dünyayı bloklara ayıran, milletleri ve insanları birbirine düşman eden ideolojilerin, ikinci yarısında iflas edip, ideologları, sivrilen liderleri ve kobaylarıyla sahneden çekildiği bir yüzyıldır.
Lenin, Stalin, Gandi, Nehru, Churchill, Eisenhower, Roosevelt, De Gaulle, Mao, Hitler, Mussolini ve Franco gibi liderler; komünizm, faşizm, nazizm ve Maoculuk gibi ideolojiler, eserleri ve isimleriyle sahneden çekilip, tarih sayfalarındaki yerlerini aldılar.
Ve 21. yüzyıla girdiğimizde, 20. yüzyıldan geriye tek lider ve düşünce ayakta kalmıştır: Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu
 Mustafa Kemal Atatürk ve onun düşünce sistemi.
Dönemin ABD Başkanı
 Bill Clinton iki binli yıllara girilirken yaptığı  milenyum konuşmasında bu gerçeği şöyle ifade etmiştir: “ Hiç şüphe yoktur ki, yüzyılın tek devlet adamı, Mustafa Kemal Atatürk’tür.”
Atatürk’ün bu sürekliliğinin ve ayrıcalığının çeşitli sebepleri vardır.
  • Atatürk çok yönlü bir liderdir. Asker, devlet kurucu, politikacı ve devrimcidir. Fikir adamı, edebiyatçı, dilci, yazar ve hatiptir. Düşündüklerini bizzat uygulayan ve ilk örneklerini ortaya koyan, bir eylem adamıdır. Kısacası, bir liderde bulunması gereken özelliklerin çoğuna sahiptir. Çağdaşı olan liderlerde ise, ancak ondaki özelliklerin biri veya birkaçı bulunmaktadır.
  • Atatürk’ün düşünce sistemi, statik ve dogmatik değil, dinamiktir. Bu düşünce sistemi, günün şartlarına göre değişiklik gösterir. Çünkü, Atatürk’ün rehberi, belli kalıplar ve tabular değil, akıl ve bilimdir. Pozitif ilmin gerçeklerine aykırı düşünce ve uygulamaların, onun düşünce dünyasında yeri yoktur. Atatürk düşüncesi çağdaş ve evrensel olmayı hedef gösterdiği için, Yunus Emre’nin “ Her dem yeniden doğarız/ Bizden kim usanası” dediği gibi, her dönemde yenidir, diridir, canlıdır. Bu yüzden, Atatürk düşüncesi, fanatizmi değil, esnekliği benimser. 1932 yılında Türk Dilinin Tedkik Cemiyeti’ni kuran ve dilde sadeleştirme, özleştirme çalışmalarını başlatan Atatürk’ün, bir müddet sonra bu çalışmaların aşırılığa kaçtığını ve dili anlaşılmaz bir hale getirdiğini görünce, bundan vazgeçerek Güneş-Dil Teorisi’ni gündeme getirip Türkçeleşmiş kelimelere sahip çıkması, bunun en güzel göstergesidir.
  • Atatürk, zamanında durmasını bilen, isteklerini aklının ve mantığının önüne geçirmeyen, realist bir liderdir. Hitler gibi, bütün dünyaya hâkim olmaya kalkmamış, Kurtuluş Savaşı sonunda doğduğu şehir Selanik’in milli sınırlarımızın dışında kalmasını içine sindirerek milletini tehlikeli maceralara sürüklememiştir.
  • Atatürk, insana değer veren, bireyi öne çıkaran, kadını toplumun temel taşı kabul eden, halkını yücelten  halkçı bir liderdir.
  • Halkına her alanda önderlik eden, ona uygarca yaşamayı öğütleyen, tahta başına geçip öğretmenlik yapan, başta kadın eğitimi olmak üzere herkesi okumaya ve öğrenmeye yönelten eğitimci bir lider, bir başöğretmendir.
  • Atatürk, sadece kendi toplumu ve ülkesi için değil az gelişmişlikten ve emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmaya çalışan bütün mazlum ülkelere yol gösteren eşsiz karizmaya sahip bir liderdir. Bu nedenle o, ulusal değil, uluslararası bir liderdir. Oluşturduğu model, ülke sınırlarını aşmış evrensel bir nitelik kazanmıştır.
                   ATATÜRK BİRLEŞTİRİCİ VE BÜTÜNLEŞTİRİCİDİR 
Atatürk, birbirine farklı ve zıt görünen tutum ve davranışların, düşünce ve eylem planında sentezini gerçekleştirmiş
 birleştirici ve bütünleştirici bir liderdir.
Şöyle ki;
— Atatürk
 milliyetçiolduğu kadar, insanlık sevgisi yüksek olan bir liderdir.
— Milli
kültür kadar, evrensel kültürü de benimser.
— Uygarlık konusunda
 ilerici, çağdaşlaşma konusunda devrimci olduğu kadar, ulusal özelikleri koruma anlamında modern bir muhafazakârdır.
— Hedefleri ve ülküleri açısından
 idealist ve romantik; akla ve bilime önem vermesi yönünden de gerçekçidir.
— Aslında, uygulamaları ile (banka kurması, çiftlik kurması, ziraat yapması, fabrikalar kurması) ekonomide özel
 teşebbüsçü olduğu halde, milli sermayenin oluşması nedeniyle yaşadığı dönemde devletçiliği benimsemiştir.
— Milli egemenliğin simgesi olan TBMM’ni açarak, Cumhuriyet rejimini getirerek
 demokrat bir insan olduğu halde, şartlar müsait olmadığından, Türkiye’yi çok partili hayata geçirmemiştir. Bunun için onu diktatör olarak değerlendirmek yanlıştır. 1925’te ve 1930’da iki defa Halk Fırkası’ndan ayrı birer parti kurdurması, fakat halkın henüz bu denemeye hazır olmadığını görünce kapatması, onun çok partili demokrasiye geçmek istediğinin somut göstergesidir. Onun, yeni devletin temellerini atarken ve devrimleri yaparken, diktatör gibi katı ve sert davranmasını doğal karşılamak gerekir. Çünkü, toplumlar eski alışkanlıklarını kolay kolay terk edip, yeniliklere uyum sağlayamazlar, direnirler.
— Atatürk hem
 laik, hem müslümandır. Atatürk “Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti de demektir. Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını sağlamıştır.” demektedir.
Kurtuluş Savaşı sırasında Balıkesir’de hutbe okuyan, halkın dinini öğrenmesi için hutbeleri Türkçe okutan, Kur’an’ı tercüme ve tefsir ettiren, ilk kez radyodan dinî yayın yaptıran, Ramazan aylarında ünlü hafızlarla Dolmabahçe’de Kur’an sohbetleri düzenleyen.”
İslâm dini, ilmin ve fennin ışığında incelendiği zaman, en büyük dindir.” ve “Yeryüzünün en büyük insanı Hz. Muhammed’dir.” diyen Atatürk, hem müslüman, hem laiktir. Atatürk’ün mücadelesi, dindarlarla değil, dini çıkarlarına alet eden din yobazlarıyladır. O, dini inançlara saygılı laikliği benimsemiştir.
Atatürk’ü ve onun düşüncesini dar kalıpların içine hapsetmek yanlıştır. Atatürk’ü değerlendiren ve tanıtan kişilerin çoğu, körlerin, tuttukları yere göre fili tarif etmeleri gibi, görmek istedikleri gibi göstermekte ve “Atatürk şucudur, bucudur” “şudur, budur” diyerek olduğundan farklı veya eksik tanıtmaktadırlar.
Görüldüğü gibi, Atatürk düşüncesi,
 geniş vizyonlu ve çok yönlüdür. Atatürk’ü ve onun düşüncesini iyice inceleyip araştırmadan, kendi ön yargılarımıza göre değerlendirirsek, hem yanlış yargılara varmış, hem de, aziz hatırasına büyük haksızlık etmiş oluruz.
                                        ATATÜRK DE İNSANDIR 
Tabii ki,
 Atatürk de insandır. Onun da duygusal anları, hassasiyet noktaları, özel yaşamı, yanlışları ve eksiklikleri vardır.
Ömrünü tamamlamış bir imparatorluktan bağımsız bir milli bir devlet, dört köşesi düşmanlarca işgal edilmiş bir vatandan özgür bir vatan, başta umudu olmak üzere her şeyini kaybeden bir milletten, yeni ve diri bir millet ortaya çıkaran, Cumhuriyeti ilan ederek egemenliği padişahtan alıp millete veren ve yaptığı devrimlerle milletini çağlar üzerinden aşırarak kısa sürede modern dünyanın uygar yaşantısıyla buluşturan bir insanı, olduğundan farklı göstermek, onu ve eserlerini küçültmeye çalışmak bir gaflettir, bir hatadır. Millete yapılacak en büyük kötülüktür.
Şu Çılgın Türkler” kitabının yazarı Turgut Özakman, kendisiyle yapılan bir röportajda “Biz dâhi yetiştiremedik. Dâhi nedir bilmiyoruz. Yalnızca bir dâhi çıkardık. Onu da, bilgisizliğimiz nedeniyle doğru yorumlayamıyoruz…” diyerek Atatürk’ü doğru anlayıp, anlatamadığımızı belirtmiştir.
Hepimiz biliyoruz ki, bugün Türkiye’nin İslam ülkelerinden, Afrika’dan, Balkan ve Doğu bloku ülkelerinden, Asya ülkelerinin çoğundan daha gelişmiş, daha ileri ve daha modern olmasını
 Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz. Onun için, Atatürk’ü doğru tanımak ve yeni yetişen nesillere de doğru tanıtmak zorundayız. Bu millî, insani ve vicdani bir sorumluluğun gereğidir.
O, ne sadece savaş meydanlarının kahramanı “
Gazi”dir, ne dayısının çiftliğinde kargaları kovalayan “Mustafa”dır, ne Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran “Kemal”dir, ne de milletine uygar dünyanın yolunu açan “Atatürk”tür. O, bunların hepsidir, o Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
O’nu, hayatının her dönemindeki özelliklerini, başarılarını ve düşüncelerini bir bütün olarak ele alarak ve bütün yönleriyle tanımak ve tanıtmak zorundayız.
                              ATATÜRK UNUTTURULMAK İSTENİYOR
Bir de, son yıllarda bu konuda oynanan haince bir oyun da,
 Atatürk’ün unutturulmak istenmesidir. Çünkü “hafıza-i beşer nisyan ile malüldür.” İnsan hafızası unutkandır. Bu yüzden, gündemden düşmesini istediğiniz konunun lehinde ve aleyhinde konuşmayacaksınız. Atatürk’ü sevmeyenlerin ve düşmanlarının son günlerde uyguladığı yöntemlerden biri de, budur. Bunun için, Atatürk’ü samimi olarak seven ve sayanların Atatürk’ü doğru tanımaları, ve tanıtmaları, şekli ve fiziksel özellikleri yerine düşüncelerini gündemde tutmaları, hedeflerini gerçekleştirme yönünde çaba göstermeleri gerekir.
Burada, şunu da belirtmekte yarar bulunmaktadır. Atatürkçü olduğunu öne süren bazı kişilerin, halktan kopuk ve halka tepeden bakan bir yaklaşımla ve halkın değerlerine yabancı bir tutumla Atatürk’ü ele almaları çok yanlış ve hatalı olmuştur. Sadece yakaya rozet takmakla, büstlerine çelenk koymakla, bazı şekle dayalı devrimlerini ön plana çıkarmakla, her konuşmada Atatürk’ü referans göstermekle Atatürkçü olduğunu zannedenlerin, Atatürk imajını yıprattıkları da bir gerçektir. Gerçek Atatürkçülük, onun kimliğini, düşüncelerini ve ilkelerini  doğru anlamak, yaşamak ve yaşatmaktır.
Atatürk, bütün mücadelesinde gücünü, mensubu olmaktan gurur duyduğu Türk milletinden almıştır. Bunun için, Türk milletinin birlik ve beraberliğini ve Türk vatanının bütünlüğünü, her türlü endişenin üzerinde tutmuştur. Bu yüzden, Türk milletinin ortak bir dil, kültür, sanat ve tarih etrafında bütünleşerek “Türk’üm” diyebilmenin mutluluğunu yaşamasını istemiştir. Vatan savunmasında, bu ülkenin doğulusu, batılısı, kuzeylisi, güneylisi birlikte savaşmış, vatan toprağına birlikte kanlarını dökmüştür. Kurtuluş Savaşı’nda bu vatanı birlikte kurtarmışlar, Türkiye Cumhuriyeti’ni birlikte kurmuşlardır. Bu gerçeklerden hareket eden Atatürk, Türk milletini “
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran halka, Türk milleti denir.” diyerek etnik değil, vatandaşlık ekseninde ifade etmiştir. O, milleti ve milliyetçiliği etnik kavramlar değil, kültürel kavramlar olarak benimsemiştir.
Dünya coğrafyasında stratejik bir konuşma sahip olan Türkiye, dün olduğu gibi, bugün de bazı dış güçlerin iştahını kabartmaktadır. Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya ve Ortaasya coğrafyasının geçiş noktasında, dünya enerji kaynaklarının önemli kısmına sahip olan bu bölgenin merkezinde yer alan Türkiye’nin mutlu, huzurlu ve müreffeh bir devlet olarak varlığını sürdürmesi, küreselleşen dünyanın süper güçlerinin işine gelmemektedir.
Bunun için, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve ulus devlet yapısını bozmak, milli birlik, beraberlik ve bütünlüğünü parçalamak için çok sinsi planlar yapılmakta, haince saldırılar
gerçekleştirilmektedir.Maalesef Türkiye’nin ve Türk milletinin düşmanı olan hain güçler, dün olduğu gibi bugün de yerli işbirlikçiler bulabilmektedir. Yıllardır, silahlı mücadele ile sonuç almayan bu hain güçler, şimdi de yeni bir senaryoyu ortaya koymuşlardır. Bu da, suni ayrılıklarla, binlerce yıl aynı vatanda, aynı kültür coğrafyasında, aynı inanç ikliminde yaşayan vatandaşlarımızı birbirine düşman ederek, kardeşi kardeşe vurdurtmaktır. Bunun için; Atatürk, Türk vatanı, Türk kimliği, üniter yapı,Türkçe, İstiklâl Marşı, Türk bayrağı hedef alınmaktadır. Bu yüzden, bugün milletçe daha çok birbirimizi sevmemiz, birbirimize sarılmamız ve kenetlenmemiz gerekmektedir.
Şunu kesinlikle unutmamalıyız ki, Türkiye Cumhuriyeti devletinin düşmanlarının, milli birlik ve beraberliğimizi bozma, vatanımızı bölme ve rejimimizi değiştirme çabalarının karşısında en büyük engel Atatürk’tür. O’nun düşünceleri, ilkeleri ve inkılâplarıdır. Atatürk’ün, ilke ve eserlerine, düşüncelerine, Gençliğe Hitabesi’ne ve
 “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözünde ifadesini bulan birleştirici ve bütünleştirici milliyetçilik anlayışına saldırıların giderek yoğunlaşmasının ardındaki gerçek budur.
                 ATATÜRK’ÜN ETRAFINDA BİRLEŞMELİYİZ
Şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, bugün, her zamandan fazla Atatürk’e ihtiyacımız vardır.
Eserleriyle ve düşünceleriyle etrafında birleşeceğimiz ve bütünleşebileceğimiz tek liderAtatürk’tür.Artık Atatürk; dil gibi, bayrak gibi, İstiklâl Marşı gibi, vatan gibi, bizi etrafında birleştiren ve bütünleştiren milli odak noktalarımızdan biri olmuştur. Milli, manevi ve kültürel değerlerimiz etrafında gerçekleştireceğimiz birlik ve beraberlik ortamı, dış düşmanların ve onların yerli işbirlikçilerinin her türlü oyununu bozacaktır.
Bugün bir defa daha milletçe andığımız Büyük Önder Atatürk’ün yaptıklarını, söylediklerini ve direktiflerini bir defa daha gözden geçirmemiz, değerlendirmemiz ve yorumlamamız gerekmektedir. Göreceğiz ki, bizi 2000’li yıllarda güçlü, modern ve müreffeh bir Türkiye haline getirecek yol, Atatürk’ün açtığı, akıl ve bilimin rehberliğinde çağdaşlığın, aydınlık ve ışıklı yoludur. Bu yol, bizi, “
Bilgi Toplumu”nun ve uygar dünyanın saygın bir üyesi haline getirecek tek yoldur. Bu yoldan bizi ayırmak ve koparmak isteyenlere karşı koymak, Cumhuriyete, millî kimliğimize, millî varlığımıza, aziz vatanımızın bölünmez bütünlüğüne sahip çıkmak, her Türk’ün en kutsal görevidir. Çünkü, varlığımızın ve geleceğimizin tek kaynağı, bunlardır.
Kısacası,
 Yüce Önder Atatürk’ün düşünce sistemi; demokratik, laik, milli, çağdaş ve evrensel değerlerden oluşan dokusuyla, birleştirici ve bütünleştirici yapısıyla ve bilimsel doğruları esas alan anlayışıyla, Türkiye Cumhuriyeti’ni, ülkesi ve milletiyle sonsuza dek bölünmez bir bütün olarak yaşatacak en büyük güçtür.
Büyük Atatürk’ü, bugün bir defa daha bu duygu ve düşüncelerle, şükran ve minnetle anarken, eserine ve düşüncelerine milletçe sonuna kadar sahip çıkacağımızın sözünü veriyor ve “
Ne mutlu Atatürk gibi önderi olan yüce Türk Milletine!”diyor, hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder